ortu, modernistlerin bir cok yonden taarruzuna uğramıştır. Mesela, ağızlarında geveledikleri laflardan birisi, "Atom cağında ortunme olur mu? Eller uzaya giderken bizim kadınımız kara carşaflara burunerek oturmalı mı?" sorusudur.
Taraflı veya tarafsız her aklı selim bu sozun sacmalığını takdir edebilir.
Acaba medeniyetin oluşumunda, bilim ve tekniğin ilerleyişinde, acıkta sallanan sacların, arzı endam eden vucutların herhangi bir fonksiyonu var mıdır?
ortulu bir kadını okul sıralarında gorduklerinde hemen rahatsızlanıyorlar. Adeta, ilim ve maarif alanlarına kotu niyetle girmiş cağdışı bir ilim duşmanını yakalamışcasına... ofkeyle atılıyor ve kin kusuyorlar...
Onların bu davranışlarının sebebi nedir? Acaba tıp bilginleri onlara ortunun, insan vucuduna ve beyin tabakalarına yaptığı korkunc tahripleri mi haber verdi? Yoksa psikoloji bilginleri ortunun insan ruhu ve karekterlerin uzerinde yıkıcı tesirler yaptığını mı keşfetti?
Hayır, hayır, gercek sebep bunlardan hicbirisi değildir. Kadınımızın ortusune ve namusuna saldıran bu beyefendiler tarih boyunca yetişegelen bir cok dahinin, ortulu, carşaflı kadınların cocukları olduklarını, ortulu, carşaflı bacıları ve ortulu carşaflı hanımlarının yanında gelişimlerini surdurduklerini cok iyi bilirler.
Ve yine cok iyi bilirler ki bu devletin kuruluşu carşaf uzerinedir. Bu devletin kurucusu ortulu bir annenin evladıdır. Vatanın her tarafı işgal altındayken, istiklal icin canlarını feda edenler hep carşaflı anaların kuzularıydı. Yine o carşaflı analardı, Anadolu'nun ceşitli yerlerinde direniş ruhunu canlandırıp korukleyen... Fransız gibi beş buyuk istilacıdan birisini silkip atan Sutcu İmam uyanışı yalnız ve yalnızca bugun hor gorulen Kara Carşafların eseriydi.
Sonradan, islÂm ruhunun tum eserlerini uzerinden silkeleyip atarak guya modernleşen Halide Edip hanımefendi de o carşafın himayesinde İstanbul meydanlarına atılmış, o carşaflıların himayesinde şohretine kavuşmuştu!..
O zaman iyiler hep vazife esnasında, silah başında olmuşlerdi. Cunku o gun kurbanlar verilmesi gereken bir gundu, iyiler vazifelerin yaparak bu dunyadan ayrılmışlardı. Sakallı gencler, sarıklı hocalar ve carşaflı kadınlar... Geriye işgalden kurtarılmış ve inancın yaşanabileceği bir vatan bırakmanın sevinciyle gozlerini kapamışlardı.
Fakat, ne yazık ki geriye boylesi bir vatanla birlikte iyiden, fedakardan arınmış kuru bir toplum kaldı, ipler hepten vatanı silahla ele geciremeyen garplı fikir somurgecilerinin eline gecti.
işte o zaman haclılar dişlerini gostererek, kalan carşaflıların ustune saldırdılar. Bacımızın hayatında yaşama mucadelesini veren islÂm'a medeniyet duşmanlığı ismini taktılar, işte boyle oldu, bacımla medeniyetin ismi arasındaki ilk ilişki.
Yalnız ortada yanlış anlaşılan daha doğrusu saptırılan bir şey vardı. Bacımın reddettiği şey medeniyet ve tekamul değil, teknolojik devletlerin henuz uzerlerinden atamadıkları ortacağdan kalma fikrî yobazlıkları ve haclının karanlık ruhuydu.
Ortuyu cağdışı ilan eden şey de yine şimdinin modern gorunen Avrupalının hristiyan taassubuydu.
Ortu denildiğinde modernistlerin aklına ilk gelen şey bir kacıştır. Yalnız bu kacış sadece toplumsal felaketlere yol acacak yasak ilişkilerden ve o ilişkilere giden yollardan kacıştır.
Yoksa bu ne insanlardan, ne toplumdan ne de ilimden kacıştır.
Her musluman kadınının cevresinde baba, amca, dayı, kardeşler, koca ve kaynatadan oluşan oldukca kalabalık bir erkek kitlesi vardır.
Ayrıca gene onun cevresinde musluman kadınlardan oluşan bir toplum vardır. Toplumsal ilişkilerini surdurmek icin kadının illa da erkeklerle muhatap olması gerekmez.
Gerek iş, gerekse ilim alanında kadınların kendi aralarında gelişme sağlamaları mumkundur. Yalnız kadınların bulunduğu iş alanları ve yalnız kadınların oğrenim ve oğretim yaptığı okullar her zaman ve heryerde olağandır.
Bunu kabul etmemek ve aralarında mutlaka erkeklerin olması gerektiğinde ısrar etmek kadınların tam bir insan olduklarını inkÂr etmek manasına gelir ki bu islÂm'dan once cahiliyye donemi insanına has bir tavırdır.
İlmi calışmaların diğer bir yonu de musait zaman meselesidir. Kapalı kadın evlendiğinde kocasıyla meşgul olmak ve ev işleri yapmak zorundadır. Arta kalan gayet geniş zamanında ise pek rahat bir şekilde ilmi calışmalarla meşgul olabilir.
Acılan kadının ise butun bunların dışında bir de kendisini erkeklere guzel bir gorunun icinde arzetme ve onların beğenisini kazanmaya calışma derdi vardır.
Boylece onun suse duşkunluğu ve kocası dışındaki erkeklerle kurduğu ilişkiler hayatında oldukca kabarık bir yer işgal eder ve onun ilmi calışmalar icin ayırabileceği vakitleri sorumsuzca harcamasna yol acar.
Avrupa'da kadının bu tavrı neredeyse toplumun ayrılmaz bir parcası durumuna geldiği icin kaybolan zaman pek dikkati cekmez. Fakat bu, değişim surecine henuz giren Turkiye'de ve geri bırakılmış ucuncu dunya ulkelerinde en bariz cıplaklığıyla gorulmektedir.
Acılan kadın vaktini dolduran bu sapık, faydasız ve fantazi işlerden dolayı ilmi calışmalara coğu kez hic fırsat bulamaz.
Diğer bir mesele de kadınların, "Ben hur ve modern bir, insanım, ortunun daracık sınırları icine hapsedilememem, kara bir carşafa giremem, dilediğim gibi soyunurum" demeleridir.
Bu soz de hurriyet kelimesinin anlaşamamasından doğan bir hezeyandır.
Hurriyet, basit sınırlarıyla belli haklardan yararlanmak ve toplumsal faaliyetlere katılabilmektir. Hur olmayan kişi ise hakları elinden alınmış veya toplumsal faaliyetleri sınırlandırılmış kişilerdir.
Evet, acaba ortunen kadın bu haklarından hangisini kaybetmiştir? Bir erkekle eşit şartlarda muhakeme hakkını mı, alım satım hakkını mı, okuma yazma hakkım mı yoksa ilmi, fikri, ictimÂi hÂdiselerle ilgilenip seviyesince katılma hakkını mı?
Hayır, İslÂm, bu kitabın değişik konularında acıklandığı uzere bu faaliyetlerin tumunu belli olculer dahilinde serbest bırakmştır.
Yok eğer kaybedilen hak soyunma hakkı ise bu bir nimet değil mihnettir. Modernistlerin daima soyunmayı gundeme getirmeleri kadının hurriyeti hakkındaki bir endişeden dolayı değil sadece ve sadece her an şehvetlerini tatmin icin uygun vucutları bulabilme, kadından diledikleri gibi yararlanabilme arzusudur.
Kadına İslÂmî ruh verilip ortusune burundurulduğunde şuphesiz bu şehvet duşkunlerinin menfaatları engellenmiş olacaktır. Kadın cırılcıplak vucuduyla herkesin kullandığı bir paspas kadar adileşmeyecek, inkarı imkansız olan bu ihtiyacını giderirken bile bir kişiliğe burundurulecek korunma altına alınacaktır.
Kara ortu denilen siyah carşaf ise bir esaret zinciri değil, bilakis bir hurriyet fermanıdır. Kadın carşafına sahip olduğu muddetce istiklalini elinde bulunduruyor, hurriyetini ve mustesna değerlerini muhafaza ediyor demektir. Ortusunu kaybettiği anda ise değerini yitirir, bayağılaşır ve zavallılaşır. Her goz tarafından herkesin kullandığı bir mendil gibi suzulur. Her kol onun yegane değeri olan vucuduna uzanır. Her sarhoş vucut ondan dilediğince kÂm alabilir.
Butun bu somuruluşunun ardından ona da habire hur olduğu inancı empoze edilmeye calışılır...
ortunen kadın korunan bir mucevher gibidir, değerlidir. Acılan kadın ise sacılan cakıl taşları gibidir. Sacılma sebebi ciğnenmektir ve serapa ciğnenir.
Bazı kadınlar da ortunmekten sıkıldıklarını ileri surerek acıklıklarına mazeret bulmaya calışırlar.
Bu psikolojik bir haldir, insana ait bir zaafdır, gecerli bir mazeret değildir. Butun insanlar ilk karşılaştıkları şeyden evvela sıkılır veya rahatsız olurlar. Bu sıkıntı bir sure sonra kendiliğinden gecer. Sonucta da bir kuruntudan ibaret olduğu anlaşılır.
Aynı şekilde cocukluğundan beri ortunmeye alışmış bir kadın icin de acılmak sıkıcıdır. Hatta bazı musluman kadınlar saclarından bir tel gozuktuğunde hic kimse kendilerini gormuyor bile olsa sanki dunyanın gozleri kendi ustundeymişcesine kızarır, bozarır ve ezilirler.
Bu durumda, ortunmek mi sıkıcı yoksa ortunmemek mi diye duşunulebilir. Fakat gorulduğu gibi sıkılmanın aslı ortunmek veya ortunmemek olmayıp basit bir alışkanlık meselesidir.
Kapanmaktan sıkıldığını soyleyen kadın eğer ortunmeye karar verirse ortundukten bir sure sonra acılmaktan sıkılmaya başladığını gorecektir.
O halde bu sıkılış basit bir psikolojik hastalıktır ve hemen tedavi edilmesi gerekir.
Diğer bir kısım kadınlar da yaz gunlerinin sıcak guneşi altında o kalın ortulere nasıl tahammul ederiz diye itirazı patlatırlar.
Evvela şunu belirtelim ki carşaf sanıldığı kadar kalın olmayıp bir mantodan ve bir ceketten cok daha ince ve hafiftir.
Şimdi şoyle duşunelim. Guneşin altında acaba, ortunen kadın mı daha cok terler, yoksa cıplak kadın mı?
Cıplak kadının vucudu guneş ışınlarının doğrudan doğruya muhatabıdır. Ortunen kadında ise guneş ışınları evvela ortuye carparak tesirini kaybeder, daha sonra da zayıflamış olarak iceriye nufuz eder.
Sıcaklık acısından ışınların ilk temas ettikleri yuzeyle ikinci yuzey arasında yuzde elliye varan buyuk bir fark vardır.
Kandaki sorumuzu, guneşli bir havada acaba, acıkta olan mı cok terler, yoksa golgelikte oturan mı diye de sorabiliriz. Bu ve oteki soru arasında ne şartları ne de sonuclan bakımından hic bir fark yoktur.
Hakikaten de carşaflı kadın cıplak kadına oranla golgede oturanın acıkta oturana oranındaki gibi cok az terler.
Cevrenizde ufak caplı bir araştırma yaptığınızda kolu, başı ve bacağı acık kadınların terden su kesilmelerine karşın ortulu ve ozellikle carşaflı kadınların gayet rahat olduklarını tesbit edebilirsiniz.
Burada carşaflı kadının mantolu kadına olan avantajı da iyice dikkati cekecektir. Bircok parcalardan oluşmuş elbiselerde terleyecek yer sayısı oldukca fazladır. Ayrıca, eşarbın bağlandığı, eteğin buzdurulduğu tutma yerleri de tahammul edilemez derecede insanları rahatsız edecektir.
Carşaf işe tum bu sıkıntılardan azade, ideal bir elbisedir. Sıcağı altına gecirmez. Diğer elbiseler gibi vucutta bazı yerleri sıkarak anormal derecede rahatsız etmez. Ustelik en ufak ruzgarlardan bile faydalanmaya musait bir yapısı vardır. Ruzgarlar kolayca carşafın uclarından girerek kadını ferahlatırlar.
Başını acan ve saclarını gosteren bir kadın, muhataplarını saclarına davet ediyor demektir. Onunla karşılaşan ilk kişi evvela saclarına bakar. Vucudundaki diğer acık yerlerin durumu da boyledir.
Karşısındaki erkek, ne kadar namuslu ve nefsine hakim veya temiz kalpli (!) olursa olsun, onunde kendisini sergileyen bir kadın karşısında değişik şeyler duşunmekten kendini alıkoyamaz.
Gozu meşgul eden bu organlar bizim kadının asıl huviyetine inmemizi, onun ruhunu, duygularını anımamızı engeller.
Kadın, gozumuzde şehvetleri tatminden başka bir işe yaramayan bir mahluk olarak basitleşir hatta hayvanlaşır.
Artık kadınla erkek arasındaki akli ve duygusal tum bağlar kopmuş, kadın erkeğin bakışları altında yahut kollan arasında insanlıkla ilgili tum değerlerini yitirmiş olur.
Akıl, ruh, duygu, duşunce, Allah, ahıret gibi değerler ciğnenip iş sadece şehveti tatmine dokulduğunde o kadın ve erkeğin bir hayvandan farkı ne olabilir. Maksadı sadece şehvetini tatmin etmek olan bir erkeğin nazarında kadının bedenî cekiciliğinin dışındaki diğer değer ve duygularının ne ehemmiyeti kalır.
işte erkeği bu adi duruma duşurecek olan kadının soyunması ve bedenini ortaya koyarken diğer tum değerlerini geriye atmasıdır.
Ortulu bir kadının ise ilk bakışta insan olduğu goze carpar. Onun cıplak kadında olduğu gibi erkekleri duygu ve duşuncelerinden insanî hasletlerinden uzaklaştırıp hayvani hislere goturen uzuvları gorulmez.
Onu goren bir erkek, şehvetten Ârî olarak insanlık uzerine duşunur. Boylece insan duşuncesinin ve ruhunun tekÂmulu sağlanmış olur.
O halde hur olan acılan kadın mıdır yoksa kapanan kadın mı?
Acılan kadın erkeklerin gozleriyle dort bir yandan kuşatılır. O her an, kendisini şehvetle izleyen gozlerin tarassutu altındadır. Bu tarassut altında kadın ceşitli komplekslere kapılır. Şirin, sevimli veya asil ve vakur veya oynak ve tatlı gorunmek icin garip tavırlar takınabilir. Zamanla gulunc duşebilir. Kapalı kadın ise her tarafını orten carşaf sayesinde gozlere muhatap olmaz. Onların ısrarlı bakışları karşısında tabiiyyetini yitirmez. Bilakis o, cevresine hakimdir. Vucudunun erkek bakışlarına arzedilen yeri pek az olduğu icin beğenilme telÂşesine duşmez. Kolaylıkla asil ve vakur hareket edebilir.
Kapalı kadın, duygu ve duşuncelerine, efkÂrına ve sozlerine hakim olmakla uğraşırken o, bu asil vecheden uzaklaşacak, saclarının parlaklığı, vucudunun cekiciliği, guluşunun şuhluğu ve jestlerinin orjinalliği ile uğraşacaktır.
O, acılarak hur olayım derken beğenilmek, alınmak ve kullanılmak icin kendisini sergileyen basit bir eşya mevkiine duştuğunu anlamayacaktır.
İşte acılan kadınla kapanan kadın arasındaki asalet farkı burada meydana cıkar.
Kadın ve erkek karşıt cinslerdir. Birbirleriyle yakınlık kurmaya, ilişkide bulunmaya ihtiyacları vardır.
islÂmiyet bu ihtiyacı en iyi takdir eden bir dindir. Bu sebeple hristiyanlıktaki gibi cinsel ilişkiden soyutlanmış bir rahip ve rahibeler sınıfını yasaklar.
Erkek kadın ilişkisinin olması gerektiğini vurgular. Fakat bu ilişkilerin gunluk oyalanmalardan cıkarak hayat boyunca duzenli ve sukûnetli bir şekilde yurumesi, ruhî ve psikolojik bozukluklara meydan vermemesi icin belirli sınırlar koyar.
Hem erkek, birden dorde kadar kadınla ilişkide bulunma hakkına sahiptir. Bu ilişki bir anlık ve sadece şehevi olmayıp hayat boyunca, duygusal ve asilanedir.
Allah, kulunu yaratmış ve bu olculeri kendisine bildirmiştir. Boylece islÂm toplumunda istikrarlı bir aile ve toplum duzeni oluşmuştur.
Şeytanın cağdaş askeri olan tağutlar ve sermaye sahipleri ise emellerine daha kolayca varabilmek icin insanın bu zaafını kullanmışlardır.
Erkeğin kadına karşı bir eğilimi vardır. Musluman erkek ona şer'i izin olcusunde yaklaşır ve kendisini tatmin eder. İnancsız erkek ise bu sınırı aşmak ve kadınla sorumsuzca ilişkide bulunmak ister.
Acık ve cıplak kadın erkeğin bu arzularını fazlasıyla tatmin eder. Normal, nefsine hakim olamayan bir insan hic bir şey duşunmeksizin ona temayul eder.
Sermaye sahipleri onun bu zaafından istifade etmeyi cok iyi bilirler.
Piyasada, tum boyutlarıyla kadını ambalaj resmi yapan her mal diğerlerine nazaran cok daha avantajlı olarak gorunur, icinde yarı cıplak bir kadının tezgahtarlık yaptığı mağaza sihirli değnekler dokunulmuşcasına hareketlenir ve calışmaya başlar.
Tuketim eşyalarında olduğu gibi basın yayın sektorunde de bu boyledir. Yer yer şehevi konulara değinen her eser kısa zamanda baskı tekrarlar, icinde cıplak kadın tasvirlerine, aşk sahnelerine yer veren kitaplar ısrarla aranır.
Bu, yavrusunu gostererek anac guvercini yakalamak gibi adice bir avlanmadır.
Erkeğin kadına karşı olan ezeli zaafından yararlanılırken hic bir savunucusu olmayan zavallı kadınlık insafsızca somurulur.
İşte bu kapitalistler, kendilerine olağanustu kÂr sağlayan bu reklam usulunun meşru kalması icin ortunmeyi oneren faaliyetlere suratle tepki gosterirler. Soyunan kadınları odullendirmekte bir an bile tereddut etmezler.
Burada kadın vucudu ve erkeğin hisleri somurulmektedir. Boylece acılmak isteyen daha doğrusu acılması kendisine bir zorunluluk gibi empoze edilen kadın şeytan ruhlu kişilerin ihtiraslarını tatmin uğrunda insani tekamule gem vurulmasına alet edilir.
Acılınca hurleştiği zannına kapılan kadın esasında insanlığın sukutuna sebep olarak, bu iğrenc oyunun bedbaht bir piyonu olmaktadır. Bu, duşunen ve hisseden bir insanın asla yuklenemiyeceği ve şerefine yakıştıramayacağı adi bir zilletin
Sonuc olarak, acaba soyunmak kadının toplum icerisindeki değerini, ona olan saygıyı artırmış mıdır?
Evet, hakikaten de ilk basıkta gorulen odur ki kadına olan ilgi cok daha artmıştır. Genc erkeklerimizle genc kızlarımız oldukca yakınlaşmış, aile toplantılarında artık haremlik ve selamlık problemi ortadan kaldırılarak kadın ve erkeklerin rahatca birbirlerini gorebilmeleri mumkun kılınmıştır.
Bu hur karışım sonucu insanların diğer konularla ve sanat alanlarıyla alakası kesilmiş herkes, kadının cinsel ozelliklerinden bahsetmeyle başlamıştır.
Resim ve heykelcilikten dışında her sanat kalkmış, her yeri kadının vucudu ve uzuvları kaplamıştır. Musiki ona olan hasreti terennum etmeye başlamış, edebiyatcılar, onun boyutlarından sozetmeyi sanat edinmiş, gazeteler hep onunla ilgili haberleri basmaya, onun cıplak boy resimlerine tam sahifeler ayırmaya başlamışlardır.
Erkeklerin duşunce ve hayallerinden başka her şey silinmiş, televizyonda, gazete sahifelerinde ve romanlarda okudukları sahneleri gercekleştirmekten başka bir şey duşunemez olmuşlardır.
Bu arada kadın hic durmaksızın soyunmaya, erkekleri tahrik etmeye, onların iştahlarını acmaya devam etmiştir, insan bu tasvire baktığında, işte kadınlık zirve donemini yaşıyor demekten kendisini alamıyor.
Fakat hakikat kadının hurriyetin zirvesinde oluşu değil, erkeğin onu somurmenin zirvesinde oluşudur. Onun vucudundan her erkek her zaman yararlanabilmekte fakat buna mukabil ona hicbir şey vermemektedirler.
Ustelik ona olan bu ilgi sadece genc ve guzel olduğu surecedir. Biraz ihtiyarlayıp cirkinleştiğinde tamamen gozden duşmekte kimsesizliğe itilmektedirler. Bir zamanlar dunya guzeli olarak herkesin ilgilendiği kadınlar, ihtiyarlayıp guzelliklerini yitirdiklerinde koşelerinde yalnız başına sefalet icinde olup giderken kimse onların yuzne bakmamış, dertleriyle ilgilenmemiştir bile.
Demek ki bu cağda insanlığın ilgisi kadının başka hic bir şeyine değil sadece vucudunadır. O da ancak eskiyip porsuyunceye kadar.
Biz ise ortuyle kadına bu değerlerini oyle pervasızca ortaya sermemesini, şahsiyetini muhafaza etmesini ve erkekle kendi değeri bitinceye kadar değil hayat boyu aynı statude surecek bir birlik kurmasını tavsiye ediyoruz. İslÂmî sistemde kadın olunceye kadar kocasının hanımıdır. Kadına ilginin arttığı bu beşeri sistemde ise şehvetler tatmin edilinceye kadar!...

www.sevde.de

__________________