Cennet ile mujdelenmiş olan Ehl-i sunnet vel-cemaatin dort buyuk mezhebinden biri olan Şafii mezhebinin reisidir.

Adı, Muhammed bin İdris’tir. Dedesinin dedesi Şafi, Kureyş kabilesinden ve eshab-ı kiramdan olduğu icin, Şafii adı ile meşhur olmuştur. Şafi’in dedesinin dedesi de Haşim bin Abdi Menaf’dır.

150 (m.767) senesinde Gazze’de doğdu. 204 (m.820)’de Mısır’da vefat etti. Kabri, Kurafe kabristanlığında buyuk bir turbe icindedir.

Henuz beşikte iken babası vefat etmişti. Annesi onu iki yaşında, asıl memleketleri olan Mekke'ye getirdi. Orada buyudu. Yedi yaşına gelince Kur'an-ı kerimi ezberledi. Bundan sonra ilim oğrenmeye başladı.

Daha kucuk yaşta iken Mekke'de bulunan zamanın meşhur Âlimlerinin derslerine ve sohbetlerine devam etmeye başlamıştır. Kendisi, ilim oğrenmeye başladığı bu ilk gunleri icin şoyle demiştir: "Kur'an-ı kerimi ezberledikten sonra devamlı Mescid-i harama gidip, fıkıh ve hadis Âlimlerinden pek cok istifade ettim. Fakat cok fakir idik, bir yaprak kağıt almaya bile gucumuz yoktu. Derslerimi ve oğrendiğim meseleleri yazmakta cok sıkıntı cekerdim."

Mekke'deki bu ilk tahsilinden sonra Arapcanın inceliklerini ve edebiyatını oğrenmek icin, Huzeyl kabilesinin arasına gitti. Bu hususta da şoyle demiştir:
"Ben Mekke'den cıktım. Colde Huzeyl kabilesinin yaşayışını ve dilini oğrendim. Bu kabile, Arapların dil bakımından en fasihi idi. Onlarla birlikte gezdim, dolaştım, ok atmayı oğrendim. Mekke'ye donduğum zaman, bir cok rivayet ve edebiyat bilgilerine sahip olmuştum."

Daha on yaşında iken, o zamanın en meşhur Âlimi imam-ı Malik'in "Muvatta" adlı hadis kitabını, dokuz gunde ezberlemiştir. Gencliğinin ilk yıllarında kendini tamamen ilme verip, Mekke'deki Sufyan bin Uyeyne, Muslim bin Halid ez-Zenci gibi fakih ve muhaddislerden ilim tahsil etti. Hadis, fıkıh, lugat ve edebiyatta cok yukseldi. Mekkeli gencler arasında, ilimde parmakla gosterilen bir dereceye ulaştı.

Tahsilinde en onemli safha, imam-ı Malik hazretlerine talebe olmasıyla başlamıştır. Mekke'den Medine'ye gidip, imam-ı Malik'den ders almasını şoyle anlatmıştır:
"İlk zamanlar Mekke'de, Muslim bin Halid'den fıkıh oğrendim. O sırada Medine'de bulunan Malik bin Enes'in buyukluğunu ve muslumanların imamı olduğunu işittim. Kalbime geldi ki onun yanına gideyim, talebesi olayım. Sonra onun meşhur eseri olan "Muvatta"nın bir nushasını, Mekke'de birinden tekrar geri vermek uzere alıp dokuz gunde ezberledim. Mekke valisine gidip, birini Medine valisine birini de Malik bin Enes'e vermek uzere iki mektup alıp Medine'ye gittim. Medine'ye varınca, Medine valisine gidip ona ait olan mektubu verdim ve Medine valisi ile birlikte imam-ı Malik'in yanına gittik, imam-ı Malik dışarı cıktı. Uzun boylu ve gayet heybetli bir gorunuşu vardı. Medine valisi, Mekke valisinin gonderdiği mektubu imama takdim etti. Mektupta "Muhammed bin İdris, annesi tarafından şerefli bir kimsedir. Ve hali şoyle şoyledir..." diye yazılı olan kısmı okuyunca "Subhanallah! Resulullahın ilmi şoyle mi oldu ki, mektup ile yazılıp, sorulup, talep olunur" dedi. Ben de durumumu ve ilim oğrenmek istediğimi anlattım. Sozlerimi dinledikten sonra bana baktı. Adın nedir, dedi. Muhammed'dir dedim. Ey Muhammed, dedi, ileride buyuk bir şÃ‚nın olacak, Allahu teÂl senin kalbine bir nur vermiştir. Onu masiyetle sondurme! Yarın biri ile gel, sana Muvatta'yı okusun buyurdu. Ben de onu ezberledim, ezberden okurum dedim. Ertesi gun imam-ı Malik'e gelip okumaya başladım. Her ne zaman, imamı uzme korkusundan okumayı bırakmak istesem, benim guzel okumam onu hayretler icerisinde bırakır, ey genc daha oku derdi. Kısa zamanda Muvatta'yı bitirdim."

İmam-ı Malik'in yanına geldiği zaman, yirmi yaşlarında bulunuyordu. İmam-ı Malik onu himayesine alıp, dokuz yıl muddetle ilim oğretti. İlimde yuksek bir dereceye ulaşan imam-ı Şafii Mekke'ye donunce, oraya gelen Yemen valisi, onu Yemen'e goturup kadılık vazifesi verdi. Beş yıl kadar bu gorevi yaptıktan sonra, Bağdat’a giderek, ilmini ilerletmek icin, imam-ı a'zamın talebesi olan imam-ı Muhammed'den ders almaya başladı. İmam-ı Muhammed onu kendi himayesine alıp, yazmış olduğu kitaplarını okutmak suretiyle, Irak'ta tedvin edilen fıkıh ilmini ve Irak'ta meşhur olan rivayetleri oğretti, imam-ı Muhammed ayrıca İmam-ı Şafii'nin uvey babası idi. İmam-ı Şafii onun ilminden ve kitaplarından cok istifade etmiştir.

Ebu Ubeyd şoyle demiştir:
İmam-ı Şafii'den duydum, buyurdu ki, "İmam-ı Muhammed'den oğrendiğim meselelerle ve ilimle, bir deve yuku kitap yazdım. Eğer o olmasaydı ilim kapısının eşiğinde kalmıştım. Butun insanlar ilimde, Irak Âlimlerinin, Irak Âlimleri de Kufe Âlimlerinin cocuklarıdır. Onlar da Ebu Hanife'nin cocuklarıdır." Yani bir babanın cocukları icin lazım olan nafakayı kazanıp, cocuklarını beslemesi gibi, imam-ı a’zam Ebu Hanife hazretleri de kendinden sonrakileri boylece ilimle beslemiş ve doyurmuştur.

İmam-ı Şafii, Bağdat’ta imam-ı Muhammed'den aldığı dersleri tamamlayıp, Mekke'ye dondu. Burada bir muddet inceleme ve araştırmalar yapıp, ayrıca talebelere ders verdi. Bilhassa hac mevsiminde ceşitli İslam beldelerinden gelen ilim adamları ondan ilim oğrenirlerdi. Mekke'deki bu ikameti dokuz yıl kadar surdu. Sonra tekrar Bağdat’a gitti. Bu sırada Bağdat İslam Âleminin onemli bir ilim merkezi idi. Burada bulunan Âlimler, imam-ı Şafii'ye hurmet gostermiş ve ilim talebeleri onun etrafında toplanmıştır. Bağdat Âlimleri dahi ondan ders almışlardır. Daha once Mekke'de imam-ı Şafii ile goruşen ve ondan hadis dinleyen Ahmed bin Hanbel talebe olmuş, onun ustunluğune hayran kalmıştır. Yine imam-ı Şafii ile emsal olan Ishak bin Raheveyh ve benzerleri ondan ilim tahsil etmiştir. Herkes onun dersine koşuyor ve verdiği fetvalara hayran kalıyordu. Ders ve fetva vermekte uyguladığı usul, geniş olarak acıkladığı istinbat (kaynaklardan hukum cıkarma) usulu olan, usul-i fıkıh ilmi idi.

O buna gore acıklamalarda bulunuyordu. Guzel ve acık konuşması, ifade ve izah tarzı, munazara kuvveti ve tesir bakımından cok guclu idi. İmam-ı Şafii Bağdat’ta bulunduğu sırada (el-Kitab-ul Bağdadiyye) adını verdiği eserini yazdı. İmam-ı Şafii'nin ustun şahsiyetine ve yuksek ilmine hayranlık duyarak, ondan ders alıp ilim oğrenen talebelerinden bir kısmı şunlardır: Ahmed bin Hanbel, İshak bin Raheveyh, ez-Zaferani, Ebu Sevr İbrahim bin Halid, Ebu İbrahim Muzeni, Rebi' bin Suleyman-ı Muradi gibi bir cok Âlim. Daha sonraki asırlarda, Şafii mezhebinde yetişmiş Âlimlerden meşhur olanlardan bazıları da şunlardır: Hadis Âlimlerinden imam-ı Nesai, kelam (akaid) Âlimlerinden Ebul-Hasen-i Eşari, imam-ı Maverdi, imam-ı Nevevi, imam-ul-Haremeyn Abdulmelik bin Abdullah, imam-ı Gazali, İbni Hacer-i Mekki... Kaffal-ı Kebir, İbni Subki, imam-ı Suyuti v.b.

İmam-ı Nesai'nin (Sunen)'i meşhurdur, imam-ı Eşari, Ehl-i sunnetin itikaddaki iki imamından biridir. Hocalarının zinciri imam-ı Şafii'ye ulaşır.

İmam-ı Şafii hazretleri, ilim, zuhd, marifet, zeka, hafıza ve nesep bakımlarından zamanındaki Âlimlerin en ustunu idi. Onuc yaşında iken, Harem-i şerif de "Bana istediğinizi sorunuz" derdi. Onbeş yaşında iken fetva verirdi. Zamanının en buyuk Âlimi olan ve ucyuz bin hadis-i şerifi ezbere bilen imam-ı Ahmed bin Hanbel, ondan ders almaya gelirdi. Cok kimse imam-ı Ahmed'e, "Boyle buyuk bir Âlim iken, karşısında nasıl oturuyorsun?" dediklerinde, "Bizim ezberlediklerimizin manalarını o biliyor. Eğer onu gormeseydim, ilmin kapısında kalacaktım. O, dunyayı aydınlatan bir guneştir, ruhlara gıdadır" derdi. Bir kere de, "Fıkıh kapısı kapanmıştı. Allahu teÂlÂ, bu kapıyı, kullarına imam-ı Şafii ile tekrar actı" dedi. Bir kere de, "İslamiyet’e, şimdi Şafii'den daha cok hizmet eden birini bilmiyorum" dedi. İmam-ı Ahmed yine buyurdu ki: (Allahu teÂl her yuzyılda bir Âlim yaratır, benim dinimi, herkese onun ile oğretir) hadis-i şerifinde bildirilen Âlim, imam-ı Şafii'dir. Hadis-i şerifte (Kureyş'e sovmeyiniz. Zira Kureyşli bir Âlim, yeryuzunu ilimle doldurur) buyuruldu. İslam Âlimleri bu hadis-i şerif, imam-ı Şafii'nin geleceğini bildirmiştir, demişlerdir.

İmam-ı Ahmed bin Hanbel'in oğlu Abdullah, babasının imam-ı Şafii'ye cok dua ettiğini gorerek sebebini sorunca: "Oğlum, imam-ı Şafii'nin insanlar arasındaki yeri, gokteki guneş gibidir. O, ruhların şifasıdır" demiştir. Bir seferinde de; "Eline kalem kağıt alan herkesin imam-ı Şafii'ye şukran borcu vardır" demiştir.

İmam-ı Şafii hazretlerinin rivayet ettiği hadis-i şerifler, Sahih-i Muslim'de, Sunen-i Ebi Davud, Sunen-i Tirmizi, Sunen-i Nesai, Sunen-i ibni Mace ve Sahih-i Buhari'nin ta'likatında yer almıştır.

İmam-ı Şafii hazretleri, ikinci defa Bağdat’a gidişinden sonra, Bağdat’taki siyasi ve fikri kargaşalıklar sebebiyle Mısır'a gidip, omrunun sonuna kadar orada kalmıştır. İmam-ı Şafii, imam-ı Malik'in ve imam-ı a'zamın talebesi imam-ı Muhammed'in derslerine devam ederek, imam-ı a'zamın ve imam-ı Malik'in ictihad yollarını oğrenip, bu iki yolu birleştirdi ve ayrı bir ictihad yolu kurdu. Kendisi cok beliğ, edip olduğundan, Âyet-i kerimelerin ve hadis-i şeriflerin ifade tarzına bakıp, kuvvetli bulduğu tarafa gore hukum verirdi, iki tarafta da kendi usulune gore kuvvet bulamazsa, o zaman kıyas yolu ile ictihad ederdi. Boylece muslumanların ibadetlerinde ve işlerinde uyacakları bir yol gostermiştir. Onun kendi usulune gore şer'i delillerden cıkardığı hukumlere, yani gosterdiği bu yola "Şafii Mezhebi" denildi. Ehl-i sunnet itikadında olan muslumanlardan, amellerini yani ibadet ve işlerini, bu mezhebin hukumlerine uyarak yapanlara "Şafii" denir.

Menkıbeleri ve methi:
Sufyan-ı Sevri şoyle demiştir:
"İmam-ı Şafii'nin aklı, zamanındaki insanların yarısının akılları toplamından fazladır."

Abdullah-i Ensari buyurdu ki:
"İmam-ı Şafii'yi cok severim. Cunku evliyalıkta hangi makama baksam, onu herkesin onunde goruyorum."

Az yer, az uyurdu. "On altı senedir, doyasıya yemek yemedim" buyurdu. Sebebi sorulunca, "Cok yemek bedene ağırlık verir, kalbi zayıflatır, anlayışı, idraki azaltır, cok uyku getirir ve boylece insanı ibadetten alıkoyar. Kulluğun başı az yemektir" buyurdu.

İmam-ı Şafii'nin siması, gayet guzel ve sevimli idi. Ustun bir zekaya ve kabiliyete sahip idi. Peygamber efendimizin sunnetine son derece riayet ederdi, ilmi, tevazusu, heybet ve vakarı ile kalblere tesir ederdi. Kur'an-ı kerim okurken dinleyenler kendinden gecerdi.

Orta halli giyinirdi. Heybetli bir gorunuşu vardı. O bakarken, yanındakiler su dahi icemezlerdi. Yuzuğunde, (el-bereketu fil-kana'ati) Bereket, kanaat etmektedir, yazılı idi.

Harun Reşid, her sene Bizans imparatorundan vergi olarak cok para ve mal alırdı. Bir sene imparator, Âlimlerle munakaşa etmek icin ruhbanlar gonderdi: "Eğer bizi yenerlerse onlara vergilerimizi vermeye devam edeceğiz. Yok biz yenersek vermeyiz" dedi. Dortyuz hıristiyan geldi. Halife, butun Âlimlerin Dicle kenarında toplanmasını emretti. İmam-ı Şafii'yi cağırarak, hıristiyan ruhbanlara sen cevap ver dedi. Herkes Dicle kenarında toplandı. İmam-ı Şafii seccadeyi omzuna alıp nehre doğru gitti. Seccadeyi nehre atıp uzerine oturdu ve, "Benimle munakaşa etmek isteyenler buraya gelsin" dedi.
Bu hali goren ruhbanların hepsi musluman oldu. Bizans imparatoru, adamlarının imam-ı Şafii'nin elinde musluman olduğunu oğrenince; "İyi ki, o buraya gelmedi. Yoksa buradakilerin hepsi musluman olurdu, kendi dinlerini bırakırlardı" dedi.

Bir kere ders verirken, ders esnasında on defa ayağa kalktı. Sebebini sorduklarında, buyurdu ki:
"Seyyidlerden bir cocuk, kapının onunde oynuyor. Kapının onune gelip, kendisini gorduğum zaman, ona hurmeten ayağa kalkıyorum. Resulullahın torunu ayakta dururken oturmak reva değildir."

Vefatı
İmam-ı Şafii hazretleri, din-i İslama hizmet uğrunda tukettiği hayatının son anlarını, Kur'an-ı kerimi dinleyerek gecirmiştir, omrunun sonuna kadar her gun bir hatim olmak uzere, ayda otuz hatim okurdu. Ramazan-ı şerifte ise gece ve gunduz birer hatim olmak uzere, altmış hatim okurdu. Artık vefatının yaklaştığı sırada takatsiz duşmuştu, onceki gibi okuyacak durumda değildi. Fakat okuyan birinden dinlemek arzu ediyordu. O bu halde iken, talebesi Ebu Musa Yunus bin Abdul-a'la’ya okutup, huşu icinde dinliyordu. Son nefeslerini vermek uzere iken, halini sordular. "Dunyadan gocuyorum. Artık ondan ayrılıyorum. Umit şerbetini iciyorum. Kerim olan Rabbime gidiyorum" buyurdu. Vefatı İslam Âlemi icin buyuk bir kayıp oldu. Duyulduğu her yerde, derin uzuntu ve gozyaşları ile karşılandı. Kabri kazılırken etrafa misk kokusu yayıldı. Orada bulunanlar bu kokunun tesirinde kalıp, kendilerinden gectiler. Kahire'de el-Mukattam dağının eteğinde Kurafe kabristanına defnedildi. Daha sonra kabri uzerine bir turbe yapılmıştır. Turbesi uzerindeki şimdiki muhteşem kubbe, Eyyubi sultanlarından el-Melikel-Kaim tarafından; 608 (m. 1211) yılında yapılmıştır. Selahaddin Eyyubi tarafından da, turbesinin yanına buyuk bir medrese yaptırılmıştır.

Kıymetli sozlerinden ve nasihatlerinden bir kısmı şunlardır:

"Allahu teÂlÂyı bilen necat (kurtuluş) bulur. Dininde titizlik gosteren, kotuluklerden kurtulur. Nefsini ıslah eden saadete kavuşur.”

"Kim şu uc şeyi yaparsa imanı kÂmil olur:
1- Emr-i bil-maruf yapmak, yani Allahu teÂlÂnın emirlerini yapmak ve yaymak.
2- Nehy-i anil-munker yapmak, yani Allahu teÂlÂnın yasaklarını yapmamak ve yapılmaması icin uğraşmak.
3- Her işinde Allahu teÂlÂnın dinde bildirdiği hudutlar icinde bulunmak.”

“Dunyada zahid ol, dunya malına bağlanma! Ahireti isteyici ol, onun icin calış! Her işinde Allahu teÂlÂyı hatırla. Boyle yaparsan, kurtulmuşlardan olursun. Ruhsat ve teviller ile uğraşan Âlimden fayda gelmez.”

“İnsanları tamamen razı ve memnun etmek cok zordur. Bir kimsenin butun insanları kendinden hoşnut etmesi mumkun değildir. Bunun icin kul, daima Rabbini razı ve memnun etmeye bakmalı, ihlas sahibi olmalıdır.”

"İlmi, kibirlenmek, kendini buyuk gormek icin isteyenlerden hicbiri felah bulmuş değildir. Ama ilmi tevazu icin, Âlimlere ve insanlara hizmet icin isteyen, elbette felah bulur, kurtulur."

"Senden daha cok malı ve parası olan kimseyi kıskanma. O malına ve parasına hasretle olur. İbadeti ve taatı cok olan kimselere gıpta et. Yaşayanlar da sonunda olecekleri icin, onların dunyalıklarına ozenmeye değmez."

"Hicbir kimse yoktur ki, dostu ve duşmanı olmasın. Madem ki boyledir, o halde Allahu teÂlÂya itaat edenlerle beraber bulun, onları sev."

"İlim, ezber edilen şey değil, ezber edilen şeyden temin edilen faydadır."

"Resulullahın ve Eshabının yolunda olmayanı havada ucar gorsem, yine doğruluğunu kabul etmem."

"Herkese akıllı denmez. Akıllı kimse, kendisini her turlu kotulukten koruyandır."

"Kalbine ilahi bir nur penceresinin acılmasını isteyen şu dort şeyi yapsın:
1- Gunun belli bir vaktinde yalnız kalsın ve huzura dalsın.
2- Midesini pek fazla doyurmasın.
3- Sefih kimselerle duşup kalkmayı bıraksın, kotu kimselerle duşup kalkmasın.
4- İlimleriyle yalnız dunyalık arzu eden kimselere yaklaşmasın."

“Dunyayı ve Yaradanını bir arada sevdiğini soyleyen kimse yalancıdır.”

"Hic bir vakit yoktur ki, ilim mutalaası, huzun ve kederi yok etmesin, ilmi mutalaa, kalbin en ince ve en gizli noktalarını harekete gecirir, insanda yuce duygular uyandırır.”

"Sadık dost, arkadaşının huzun ve sevincte ortağı olandır."

"İki kişinin, darıldıktan sonra birbirinin ayıplarını ortaya cıkarması, munafıklık alametidir."

"Haksız sozleri tasdik eden, dalkavuk ve iki yuzludur."

"Sadık dost, arkadaşının ayıplarını gorunce ihtar eder, ifşa etmez."

"İbret almak istersen, hata sahibi kişilerin akıbetlerine bak da kalbini topla."

"Dunya sevgisi ile Allah sevgisini bir arada toplarım iddiasında bulunmak, yalandır."

"Âlimlerin guzelliği, nefslerini ıslah etmeleridir, ilmin susu, şupheli şeylerden sakınmak, yumuşak olup, sertlik gostermemektir."

"Dunya işlerinde bir darlığa ve sıkıntıya duşen kimse, ibadete yonelmelidir."

"Gururlanıp boburlenmek, adi ve bayağı kimselerin vasfıdır."

"Hizmet edene, hizmet edilir."

"Dostlar ile yapılan sohbetten sevimli bir hareket yoktur. Dostların ayrılığı kadar da gam ve keder veren şey yoktur."

"İlmi sevmeyende hayır yoktur. Boyle kimselerle dostluk ve bağlılığını kes. Cunku, ilim kalblerin hayatı, gozlerin aydınlığıdır."

"Sadık dost ve halis kimya az bulunur, hic arama!"

"Butun duşmanlıkların aslı, kotu kimseler ile dostluk etmek ve onlara iyilik yapmaktır."

"İlim oğrenmek, nafile ibadetten ustundur."

"Kendini bilmeyene ilim oğreten, ilmin hakkını zayi etmiş olur. Layık olandan ilmi esirgeyen de, zulmetmiş olur."

"Resulullahtan sonra insanların en ustunu Hazret-i Ebu Bekir, sonra Hazret-i Omer, sonra Hazret-i Osman, sonra Hazret-i Ali'dir.” (radıyallahu anhum)

"İlim oğrenmek icin uc şart vardır: Hocanın maharetli, talebenin zeki olması ve uzun zaman."

"Kimin duşuncesi, arzusu, maksadı yemek icmek (dunya) ise; kıymeti, bağırsaklarından cıkardığı kazurat kadardır."

"Dunyada en huzursuz kimse, kalbinde haset ve kin taşıyanlardır."

"Başkalarını senin yanında cekiştiren, senin bulunmadığın yerde de seni cekiştirir."

"KanaatkÂr olmak, rahatlığa kavuşturur."

"Sırrını saklamasını bilen, işinin hakimidir."

İmam-ı Şafii hazretlerinin divanındaki şiirlerinden bazılarının tercumesi şoyledir:
"Gunlerin beraberinde getirdiği hadiseler, seni tesiri altına almasın. Sen iyi bir insan olmaya bak. Zaman icerisinde gelen musibetler ve belalardan dolayı sabırsızlık gosterme. Dunyanın bela ve musibetleri devamlı değildir.

İnsanlar arasında hata ve ayıbın cok olsa bile, ahlakın; iyilik, comertlik ve vefa (sozunde durmak) olsun, iyilik ve comertliğin ile, hata ve ayıplarını ort. Cimriden iyilik bekleme. Cunku Cehennemde, susuz kimseye su yoktur.

Dunyanın sevinci de, kederi de, bolluğu da, darlığı da devamlı değildir. KanaatkÂr bir kalbe sahip olduğun zaman, sen ve dunyaya sahip olan kimse eşitsiniz. Olum, kimin yanına gelirse, artık onu olumun elinden kurtaracak ne yer ve ne de gok vardır. Gerci Allahu teÂlÂnın yarattığı şu yeryuzu geniştir. Fakat, bir kere Allahu teÂlÂnın hukmu gelince, feza bile dar gelir. Olumun asla devası (ilacı) yoktur."

"Başımda ağaran sacların ortaya cıkmasıyla, nefsimin ateşi sonup gitti. Başımda beyaz sacların yanmasıyla, benim gecem oldu. (Cunku bunlar, olumun habercileri idi.) İhtiyarlığın habercileri yanaklarıma indikten sonra, ben nasıl rahat yaşarım, insanın omrunun en iyi kısmı, ihtiyarlıktan oncekidir. Halbuki, gencliği yok olan bir nefs, yok olmuş demektir, insanın rengi sararıp, sacları ağardığı zaman, guzel ve tatlı gunleri de, o guzellik ve tatlılığını kaybeder. Yeryuzunde buyuklenerek yurume. Cunku, bir muddet sonra bu yer, seni de icine cekip alacaktır."

"Sefih ve cahil bir kimse konuşunca ona cevap verme. Sukut, ona cevap vermekten daha hayırlıdır."

"Oğrenmenin acısını bir muddet tatmayan, hayatı boyunca cehaletin zilletini yudumlar."

"Butun duşmanlıkların sevgiye donuşmesi umulur. Fakat hasetten dolayı olan duşmanlık boyle değil."

"Allahu teÂlÂyı sevdiğini soylersin, halbuki, Ona isyan edersin. Boyle sevgi olmaz. Eğer sevginde samimi olsaydın, Allahu teÂlÂya itaat ederdin. Cunku seven, sevdiğine itaat eder."

"Senden goruşunu istemeyene, goruşunu verme. Cunku boyle yaparsan, ovulmediğin gibi, goruşun de o kimseye fayda vermez."

"Muslumanların onderi imam-ı a'zam Ebu Hanife, memleketleri ve icerisinde yaşayanları, ilmiyle verdiği hukumlerle susledi. Doğuda, batıda ve Kufe'de onun bir eşi yoktur. Allahu teÂl ona rahmet eylesin."

"İlim oğren, kimse Âlim olarak doğmaz, ilim sahibi ile cahil bir olmaz."

"Bir kavmin buyuğunun ilmi yoksa, herkes ona yonelip geldiği zaman o kucuktur. Kavmin makam ve mertebe sahibi olmayan ve ilim sahibi olan kucuğu, ilmi meclislerde kavmin buyuğudur."

"Sana gelene sen de git. Sana kotuluk ve eziyet edene sen eziyet etme."

"Ey insan, dilini muhafaza et, seni sokmasın. Cunku o, buyuk bir yılandır. Kabirlerde, kahraman ve cesur kimselerin bile kendileriyle karşılaşmaktan cekinip, dilinin kurbanı giden nice kimseler vardır."

"Hakkı doğruyu kim soylerse soylesin kabul ediniz."

Eserleri:
Omrunu ilim oğrenmek, oğretmek ve eser yazmak suretiyle, İslamiyet’e hizmet yoluna sarf eden
imam-ı Şafii hazretlerinin pek cok kıymetli eseri vardır. Bazıları şunlardır:

1) El-Umm: Fıkıh ilmine dair olup, imam-ı Şafii’nin ictihad ederek bildirdiği meseleleri ihtiva eden bir eseridir. Yedi cilt olarak basılmıştır.

2) Kitab-us-Sunen vel-Musned: Hadis ilmine dairdir.

3) Er-Risale fil-Usul: Usul-i fıkha dairdir. Usul-i fıkhın kitap halinde yazıldığı ilk eserdir.

4) El-Mebsut
5) Ahkam-ul-Kur’an
6) İhtilaf-ul-Hadis
7) Musned-uş-Şafii
8) El-MevÂris
9) El-Emali el-Kubra
10) El-Emali es-Sagir
11) Edeb-ul-Kadi
12) Fedail-i Kureyş
13) El-Eşribe
14) Es-Sebku ve’r-Remyu
15) İsbat-un-Nubuvve ve Reddi alel-Berahime

Dinimizislam
__________________