Onun ideali, insanlığa hizmetti, yoksa insanlığın kendisine hizmeti değildi. O sebepten eline geceni yemek yedirir, icmez icirir, yonettiği insanların mutluluğuyla mutlu olurdu.
Yine adeti uzere bir miktar imkan biriktirmiş, cevresine de munadiler gondermişti.
Sesleniyorlardı Medine sokaklarında munadiler:
- Resulullah mescidin onunde muhtacları bekliyor. Miskin derecesinde ihtiyac sahibi olanlar gelsin, hisselerine duşecek yardımı alsın, kimse mahrum kalmasın!
Az sonra mescidin onune muhtaclar toplanmışlardı. Mutluydular. Cunku kasıp kavuran ihtiyaclarının hic olmazsa bir kısmını karşılayacak imkana kavuşacaklardı.
Nitekim duşundukleri gibi de oldu. Efendimiz gelenleri şoyle bir gozden gecirdikten sonra mevcudu da hesap ederek onunden gecenlere hisselerini veriyor, onlara tebessumle bakarak mutluluğunu da acıkca hissettiriyordu.
Mutluydu. Cunku O'nun en buyuk mutluluğu insana yardım, insana hizmetle meydana geliyordu. İşte o anda da insana hizmette bulunuyor, ihtiyac sahiplerinin sıkıntılarını gideriyordu.
Nihayet elindeki mikan bitti, yardım isteyecek insan da bitti. Demek ki hesap iyi yapılmıştı.
Ne var ki cok surmedi, otelerden kan ter icinde koşup gelen bir bedevi goruldu. Adama hem ufkuna bakıyor, hem de nefes nefese koşmaya devam ediyordu. Nihayet geldi, şoyle bir nefeslendikten sonra soylendi.
- Yardım dağıttığınızı soylediler onun icin nefes nefese koştum; ama yine de yetişemedim! Zaten hep şanssızım ben.
Cok uzgundu yoksul adam. Anlaşılan ihtiyacı da fazlaydı. Boyle bir fırsatı mutlaka değerlendirme niyetiyle koşmuştu; ama yine yetişememişti.
Sordular:
- İhtiyacın cok mu fazlaydı?
Saymaya başladı yardım alabilseydi neler alacağını.
Hepsi de zaruri ihtiyactı. Demekki adamın ihtiyacı şiddetliydi. Ama Rasulullah'ın imkanı da bitmişti. Elinde avucunda olanı tumuyle vermiş, geriye tek dirhem bile kalmamıştı. Şimdi ne olacaktı?
Efendimiz şefkatle baktı bedeviye. Sonra da beklenmeyen teklifini yaptı yoksul adama:
- Uzulme ihtiyaclarını yine alacaksın. Hem de hicbirini bırakmaksızın!
- Nasıl? Diyerek heyecanlandı yoksul adam. Efendimiz kelimelere basa basa konuştu:
- Şimdi buradan kalk, şehrin icine dal, ihtiyaclarını nerede bulursan al ve aldığın satıcılara da de ki:
- Mal bana ait, parasını odemek de Resulullah'a! Allah'ın Resulu odeyecektir. İstediğimi verin!
Resulullah (sas) boylece verecek parası olmayınca muhtacların borcunu yukleniyor, bir fırsatını bulup da odeyeceğini duşunerek insanına boyle yardımda bulunuyor, insana hizmeti boyle en one alıyordu.
Adam sevincle carşının yolunu tuttu. Zihninde neleri alacağının hesabını yaparak heyecanla gidiyordu.
Olaya şahit olan Hazreti Omer, fedekarlığın bu kadarına razı olamamış gibiydi.
Nihayet duşuncesini dile getirmekten kendini alamadı da dedi ki:
- Ya Resulellah! Sen gucunun yettiğiyle mukellefsin, yoktan da vermekle değil. Elinde olanı tumuyle dağıttın, geriye bir şey kalmadı. Neden başkalarının borclarını da yukleniyor, onların ihtiyaclarını da karşılamak zorunda bırakıyorsun kendini? Bu kadarı da fazla değil mi?
Bu sozlerden hic de memnun olmayan Resulullah'ın yuzundeki tebessumun kaybolduğu goruldu. Halbuki o ana kadar cok mutluydu, tebessumu hic eksik etmemişti.
Bu defa da masum bir adam soze karıştı;
- Ya Resulallah sen Omer'e bakma ver, Allah da sana verir, dedi.
Bu soze memnun olan Resulullah'ın tebessumu tekrar yuzunde belirdi, 'fedekarlığa devam et' sozunden memnun olduğu anlaşılıyordu.
__________________