Her insan ister olerek toprağa gomulsun, ister boğularak denizin dibinde kalsın veya yırtıcı bir hayvan karnında bulunsun veya yanarak kulu havaya karışsın, mutlaka kabir hayatı gecirecektir.


Kabir azabının aslı, Dunya sevgisidir. Fakat şiddet derecesi ayrıdır. Azlığı, cokluğu Dunya sevgisine gore değişir. Azap, kalbin Dunyaya bağlanmasının sonucudur.


Kafirlerin kabir azabı, kıyamete kadar devam eder. Yalnız cuma ve Ramazan gunleri kalkar. İtaat erbabı icin kabir azabı yoktur. Ancak kabrin şiddet ve azametini hisseder. Asilere gelince bunlar icin kabir azabı vardır. Ancak kıyÂmete kadar devam etmez. Cuma gunleri kalkar. Hatta cuma gecesi olen asi, bir saat kabir azabı gorur.
Resulullah (a.s) buyuruyor:

Kabir ahiret menzillerinin birinci menzilidir. Kişi ondan kurtulabilirse, ondan sonrakiler daha kolaydır. Ondan kurtulamazsa ondan sonrakiler bundan daha zordur, daha şediddir.

Kabir azabı haktır. Onlar kabirde azap cekerler, onların azabını hayvanlar işitir.
Kabir ya Cennet bahcelerinden bir bahcedir veya Cehennem cukurlarından bir cukurdur.

Manzaraların hicbiri kabir kadar korkutucu ve urkutucu değildi!.
Resulullah (a.s) bir mezarlıktan gecerken, iki mezardaki olunun bazı kucuk şeylerden dolayı azap cekmekte olduklarını gordu. Bu iki mezardaki olulerden biri hayatında laf taşıyıcılık yapıyor, diğeri ise idrardan sakınmıyordu. Bunun uzerine Resulullah (a.s) yaş bir dal almış, ortadan ikiye bolmuş ve her bir parcayı iki kabre de birer birer dikmiştir. Bunu goren ashap, niye boyle yaptığını sorduklarında: "Bu iki dal kurumadığı surece, o ikisinin cekmekte olduğu azabın hafifletilmesi umulur" buyurmuşlardır.
__________________