Bu yazıda kaynak olarak Beduizzaman Said Nursi Hazretlerinin Risale-i Nur Kulliyatından yapılan alıntılarla ve yine Risale-i Nur Kulliyatından alıntı olan bu sozler ile yapılan bir sohbetten oluşturulmuş bir yazıdır.
Bu yazıda sadece Birinci Vecihden bahsedilmiştir. İnşaAllah diğer dort Vecihden de bahsedeceğiz.
Yeşil olan kalın yazılar Kur'an-ı Kerimden ayetlerdir.
Kırmızı olan kalın yazılar Risale-i Nur Kulliyatından alınan yazılardır.
21. Sozun 2. Makamı
"Kalbin beş yarasına, beş merhemi tazammur eder"
"EY MARAZ-I VESVESE İLE MUPTELÂ! Biliyor musun, vesvesen neye benzer? Musibete benzer. Ehemmiyet verdikce şişer; ehemmiyet vermezsen soner. Ona buyuk nazarıyla baksan buyur; kucuk gorsen kuculur. Korksan ağırlaşır, hasta eder; havf etmezsen hafif olur, mahfî kalır. Mahiyetini bilmezsen devam eder, yerleşir; mahiyetini bilsen, onu tanısan, gider. Oyle ise, şu musibetli vesvesenin aksÂm-ı kesiresinden kesîru’l-vuku olan yalnız Beş Vechini beyan edeceğim; belki sana ve bana şifa olur. Zira şu vesvese oyle birşeydir ki, cehil onu davet eder, ilim onu tard eder. Tanımazsan gelir, tanısan gider."
"Ey Rabbim! Şeytanların vesveselerinden sana sığınırım. Ey Rabbim! Onların benim yanımda bulunmalarından da sana sığınırım." (MU'MİNÛN Suresi 97-98)
Vesvese; aslı, esası, astarı olmayan kuruntulardır. Aslını bilmediğimiz icin, esasını, kaynağını bilmediğimiz icin vesveseye coğu kez mağlup kalıyoruz. Namazı terk edenlerden, abdest almayı bırakanlardan, Guslu terk edenlerden bunu gorebiliriz.
Hayatlarının buyuk bir kısmında namaz kılmayan insanlar var. Bunun buyuk sebeblerinden biride vesvesedir. Ornek olarak; bir insanın namaz kılarken, Allah'ın huzurunda iken, icinden Allah'a pis sozler soylediğini zanneder. Bunu zanneden insan; hem Allah'ın huzurundayken, hemde icinden soylediğini zannettiği sozlerin zıt olduğunu duşunup Allah'ın huzurunu terk eder.
Birinci Vecih, Birinci Yara
"Şeytan, evvel şupheyi kalbe atar. Eğer kalb kabul etmezse, şupheden şetm'e doner. Hayale karşı şetme benzer bÂzı pis hÂtıraları ve munÂfi-i edeb cirkin halleri tasvir eder. Kalbe "Eyvah!" dedirtir; ye'se duşurtur. Vesveseli adam zanneder ki, kalbi Rabbine karşı sû-i edebde bulunuyor. Muthiş bir halecan ve heyecan hisseder. Bundan kurtulmak icin huzurdan kacar, gaflete dalmak ister. Bu yaranın merhemi budur:
Bak, ey bîcare vesveseli adam! Telaş etme. Cunku, senin hatırına gelen, şetm değil, belki tahayyuldur. Tahayyul-u kufur, kufur olmadığı gibi, tahayyul-u şetm dahi, şetm değildir. ZîrÂ, mantıkca, tahayyul hukum değildir. Şetm ise hukumdur.
Hem bununla beraber, o cirkin sozler, senin kalbin sozleri değil. Cunku, senin kalbin, ondan muteessir ve muteessiftir. Belki, kalbe yakın olan lumme-i şeytÂnîden geliyor. Vesvesenin zararı, tevehhum-u zarardır; yani onu zararlı tevehhum etmekle, kalben mutazarrır olmaktır. Cunku, hukumsuz bir tahayyulu hakikat tevehhum eder. Hem şeytanın işini kendi kalbine mal eder; onun sozunu, ondan zanneder. Zarar anlar, zarara duşer. ZÂten şeytanın da istediği odur."
Şeytan geliyor dış alemden kalbimize şuphe atıyor.
Ne ile alakalı?
Mukaddesat ile alakalı.
Allah'ın varlığı ve birliği ile alakalı.
Kur'an-ı Kerim'in Allah'ın Kelamı olup, olmaması ile alakalı.
Hz. Peygamberimiz (s.a.v.)'in Hak Peygamberi olup, olmaması ile alakalı şuphe atıyor.
Eğer kalp kabul etmezse, kalp sağlamsa, kalp layete zelzel ise hemen şetme donuşuyor. Şetim, kotu soz demektir. Bizim turkcemizde olan kufur, sovme kelimelerinin tam karşılığı olandır diyebiliriz. Şeytan başlıyor dış alemden kalbimize pis sozler serdetmeye.
Ama kimin hakkında?
Mukaddes zatlar hakkında, Allah hakkında.
" Hayale karşı şetme benzer bazı pis hatıraları ve munÂfi-i edep(edebe zıt olan) cirkin halleri tasvir eder"
Hayali calıştırıyor, kalbi calıştırıyor, ruha bişiler ufuruyor ve o insanı alt etmek icin elindeki butun sermayeyi kullanmaya başlıyor şeytan.
"Kalbe "Eyvah!" dedirtir."
Şimdi bakın; hem Allah'ın huzurundasınız, hem Allah'dan birşeyler istiyorsunuz, hem Allah'a sırf ibadet ettiğinizi ifade ediyorsunuz. Hem de bir taraftan da kalbinizden yukselen sesler var. Kime? O yardım dilediğimiz Allah'a.
Şeytan sizi oyle bir yerde yakalıyor ki, kalbimize "Eyvah!" dedirtiyor. Allah'ın huzurunda Allah'a pis sozler soylemek haşa, kotu sozler sarfetmek haşa. Bu şekilde kalbi umitsizliğe duşurtur.
Şeytan , bizi "Mademki Allah'ın huzurunda durup, Allah'a kotu sozler soyleyeceksem; oyle ise hic o makama, o huzura hic gitmeyeyim" diye duşunmemizi sağlar ve huzurdan kacırmaya calışır. Amacı da budur zaten.
Bu şoyle bir kapıya eğer vesile olursa kurtulmamız kolay. Ben eğer oyun yerine gittiğim vakit vesvese gelmiyorsa, kumar oynadığım vakit vesvese gelmiyorsa, kotu işler yaptığım vakit vesvese gelmiyorsa, vb... Namaza, ibatede başlayınca bu sozler geliyorsa, belliki bu sozun sahibi o kotu şeylerden hoşlanan, guzel şeylerden, ibadetlerden hoşlanmayan şeytandır.
Vesveseli adam zannederki, kalbi Rabbine karşı edepsizlikte bulunuyor. Ve muthiş bir halecan ve heyecan hisseder. Yani carpıntı hissetmeye başlar, kalbi allak-bullak olur. Şimdi duşunun ki biz bir mu'min olarak Hz. Muhammed (s.a.v.) hakkında kotu birşey soyleyeceğiz, olur mu oyle şey? Hayalimizden bile gecmez. İşte vesveseli adam bundan kurtulmak icin, huzurdan kacar. "Madem ki Namaz'ın dışında bunlar bana arıza olmuyor, Namaz da bunlar arıza oluyorlar bana, oyle ise Allah'ın huzurundan kacayım, ibadetten uzaklaşayım. Ta ki bu hastalıktan da kurtulayım."
Bu bir cozum mu? Cozum değil.
Biliyoruz ki Cenab- Hakk'ın iki sıfatı var. İrade Sıfatı, Kelam Sıfatı.
Kelam Sıfatı ile Kur'an-ı Kerim'i arz etmiştir. Ruhumuzun hastalıkları, problemleri, sıkıntıları var. Bunun icinde Kur'an-ı Kerim'de Cenab-ı Hak manevi bir eczane bulundurmuş.
Hastalığımız bu; Allah'ın huzurundayken bizim kalbimizden pis sozler, kotu şeyler cıkıyor. Bundan dolayı huzurdan, ibadetlerden kacmak istiyoruz.
"Bak, ey bîcare vesveseli adam! Telaş etme. Cunku, senin hatırına gelen, şetm değil, belki tahayyuldur. Tahayyul-u kufur, kufur olmadığı gibi, tahayyul-u şetm dahi, şetm değildir. ZîrÂ, mantıkca, tahayyul hukum değildir. Şetm ise hukumdur."
Buradaki " belki" kelimesi, ihtimal ifade eden "belki" değildir. "Kesinlikle ve kesinlikle" anlamında Osmanlıca da ejdatımızın kullandığı bir ifadedir. Yani buradaki "belki" kelimesini aslında bir ihtimali değil, bir kesinliği ifade eder.
Şimdi bakın; şetm dediğimiz kotu sozler, pis sozler. Yani turkce tabiri olarak kufretmek. Şimdi bir insan, icinden birisine karşı kotu birşey beslese; mesela " ben filan adamı oldurseydim fena olmazdı" desek, kimse bizi hapise atmaz değil mi?
Ama oldurursek hukumdur.
Burada ustadımızın demek istediği şey; kardeşim niye korkuyorsun? Senin korktuğun şey şetm değildir. Yani ağzından cıkmış kotu sozler değildir. Hayaline gelmiş kotu sozlerdir. Mantıkca tahayyurdur hukum değildir. İnsanı mesul etmez.
"Hem bununla beraber, o cirkin sozler, senin kalbin sozleri değil. Cunku, senin kalbin, ondan muteessir ve muteessiftir."
O halde kalbimizin sozu olmayan birşeyi, neden kalbimize mal ediyoruz ve kalbimizden cıktığını duşunuyoruz?
Herşeye rağmen varsayalım ki bu sozler bizim kalbimizin sozleri. Bizim kalbimizden irade ile bu sozler cıkıyorsa ondan bizim miteessir olmamız gerekir. Peki bu sozler karşısında kalp ağlıyormu ? Ağlıyor. Heyecanlanıyor mu? Heyecanlanıyor. Rahatsız oluyor mu? Rahatsız oluyor. O zaman o sozler bizim kalbimizin sozleri değil.
Duşunun ki bir adam eline bir deynek almış; hem başına vuruyor, hemde beni kurtarın diye bağırıyor. Boyle birşey olur mu? Adamın başına deynek ile darbe iniyorsa, ve nolursunuz beni kurtarın diyorsa; o darbeler kendisinden başına inmiyor. Başka biryerden başına iniyor ki, zaten o yuzden beni kurtarın diyor.
Şimdi kalpten cıkan sozler cıkıyo zannediyoruz ama kalp ağlıyor, yalvarıyor, beni kurtarın diyor. Oyle ise o sozler kalbimizin sozleri değil.
Peki kimin sozleri bunlar?
"Belki, kalbe yakın olan lumme-i şeytÂnîden geliyor. Vesvesenin zararı, tevehhum-u zarardır; yani onu zararlı tevehhum etmekle, kalben mutazarrır olmaktır. Cunku, hukumsuz bir tahayyulu hakikat tevehhum eder."
Belki nasıldı; kesinlikle. Vesvese ne zaman zararlıdır? Onun zararını tefehhum ettiğin vakit. Bundan dolayı huzurdan kactığın zamandır. Yoksa vesvesenin kendisi zararlı değildir.
Yani şeytan devamlı bize birşeyler gonderecek. Ama biz dinlemeyeceğiz, yolumuza devam edeceğiz.
Şarklı bir kardeşimiz kurtce biliyor, turkceyi az birşey biliyor. Cocuğu ile ineğini kaybetmiş adam. Tabi dağlarda arıyor. Biryerde bulamıyor hem cocuğu, hem ineği. Turkceyi de fazla konuşamıyor kurtce biliyor. Gitmiş bakmış koprunun başında iki,uc adam.
Gitmiş fukara napsın kendi lehcesi ile konuşmuş, demiş ki; "Burada bir inek ile bir cocuk gelsin gecsin?" (Yani aslında gelip gectimi diye soruyor).
Adamlarda demişler ki; "Gelsin, gecsin sonucta kopru babamızın malı değil".

Kalbimizin yanındaki lumme-i şeytanî bir kopru gibi olsun;
-" Buradan şeytan vesveseleri gelsin gecsin?"
-" Gelsin, gecsin. Onlara takılmadıkca bir zararı yok"
Takıldığın vakit, ehemmiyet verdiğin vakit, kalbinin malı olarak zannettiğin vakit, huzurdan kactığın vakit, vb... işte o zaman gelip gecmesin.
"Hem şeytanın işini kendi kalbine mal eder; onun sozunu, ondan zanneder. Zarar anlar, zarara duşer. ZÂten şeytanın da istediği odur. "
www.nurpenceresi.com ve Dr.Burhan SABAZ'ın sohbetinden alıntılar yapılmıştır.
__________________