Doc. Dr. Nesrin Dilbaz tarafından 1000 universite oğrencisi uzerinde yapılan araştırmada, katılımcıların yuzde 24.1’ine “sosyal korku” tanısı konuldu. Yaş ortalaması 18.63 olarak belirlenen bu oğrencilerin yuzde 66’sını erkekler oluşturdu. Sosyal korku tanısı konulan genclerin yuzde 75.7’si “bir grup insan onunde konuşmakta”, yuzde 61.5’i “tanımadığı birilerinin oturduğu odaya girmekte”, yuzde 58’i de “başkalarının onunde duşuncelerini ifade etmekte” sıkıntı, kaygı ve korku duyduğunu bildirdi. Oğrencilerin yuzde 48.6’sı “tanımadığı birisiyle yalnız yemek yemekte”, 43.8’i “otorite kabul edilebilecek oğretmen, patron gibi kişilerle ilişki kurmakta”, 27.9’u “başkaları onunde yazı yazmakta”, 27.4’u de “genel tuvaletleri kullanmakta” aynı sıkıntı ve korkuları yaşadığını kaydetti. Araştırma, sosyal korkunun genclerin aynı zamanda eğitim ile gunluk ve sosyal hayatlarını da olumsuz yonde etkilediğini ortaya koydu.
Aile ve cevreden geliyor
Sebeplerin ağırlıklı olarak cocuklukta yattığını kaydeden Doc. Dr. Dilbaz’ın konu hakkındaki goruşleri şoyle: “Eğer cocuğun anne ya da babasının sosyal ilişkileri iyi değilse, sosyal becerileri yoksa cocuk da bunu aileden oğrenir. Ancak sosyal korkunun en onemli nedeni cok otoriter, kontrol edici ve mukemmeliyetci ebeveyn. Cocuğun kendi kararlarını kendisinin alması engellenir, ona sorumluluk verilmez. Bu nedenle cocuk da hep mukemmeli yapmak ister ancak bundan emin olamadığı icin de hep onay bekler. Oysa cocuklara da ‘hayır’ demeleri oğretilmeli, onlara sorumluluk verilmeli. Ceza ve odul yontemi her ilişkide kullanılmamalı.” Cocukluk yıllarında cevrelerindeki buyukleri başta olmak uzere arkadaşlarından ya da daha kucuğunden surekli uyarı alan, kusurları surekli yuzune vurulan cocuklar, zamanla cevrelerine gorunmez hissettiremedikleri kalın ve yıkılması cok zor duvarlar oruyorlar.
Utanmak aslında iyi bir şey!
Hepimiz bir şeylerden, bir zaman utanmışızdır. Eğer bu duygumuz cok sınırlı sayıda sosyal ortamda yaşanmışsa ve uzun sureli bir problem oluşturmadıysa, ne guzel. Ancak bazı kişiler icin başka insanlarla bir arada olmak surekli bir problemdir. Bu kişiler sosyal ortamlarda kendilerinden hic bir zaman emin olamazlar ve birileriyle beraber olmadan once, onlarla birlikteyken ve ayrıldıktan sonra, hep doğru durust konuşmak ve davranmak konusunda endişe yaşarlar. Utangaclık belli durumlarda da yaşanabilir. Orneğin; kişinin yaşadığı yeri değiştirmesi ve bir başka ortama girmesi, cok sevdiği bir yakınını kaybetmesi, bir rahatsızlık gecirmesi gibi... Ozetle şunu soylemek mumkundur: Utangaclık, kişinin yaşantısını engelleyecek ve onun hayat kalitesini duşurecek duzeyde yaşanıyorsa bir problem oluşturur.
Nelerle ilişkisi var
Sosyal kaygı, utangaclıkla ic ice yaşanan yoğun ve rahatsız edici bir duygudur. Utangaclık problemi olan kişi, zihninden gecen duşuncelerle surekli savaş halindedir:
* Kendimi komik durumuna duşureceğim.
* Soyleyecek hicbir şey bulamayacağım. Donup kalacağım.
* Eğer ağzımı acarsam sesim bir tuhaf cıkacak.
* Kalbim fena halde carpıyor, ya kalp krizi gecirirsem.
* Delirebilirim.
* Cok tuhaf gorunuyor olmalıyım.
* Bir kacabilsem.
* Herkes beni suzuyor.
* Kızaracağım, titreyeceğim...
Onemli olan bu duşuncelerin gercekci algılar uzerine oturtulmamış, tam tersi, mantık dışı bir korkuya temellendirilmiş olmalarıdır.
? ‘Kim olsa aynı
duyguyu yaşardı’
Sosyal kaygı utangac olmayan insanlar tarafından da yaşanır. Ancak, bu kişiler kaygılarını farklı bir bicimde yorumladıkları icin aynı kısır donguye girmezler. Utangaclık problemi olanlar bu kaygıyı kendi kişiliklerinin bir parcası olarak gorurler, diğerleri ise bunu, bulundukları ortam nedeniyle hissettikleri, gecici bir duygu olarak değerlendirirler ve “aynı ortamda kim olsa aynı duyguyu yaşardı” diye duşunurler. Bu yorumlama farklılığı utangac olmayan kişilerin kendine guvenlerinin daha fazla olmasından kaynaklanmaktadır. Bir başka deyişle bu kişiler sosyal ortamdaki başarılarının kendilerinden, başarısızlıklarının ise dış etkenlerden kaynaklandığını duşunurken, utangac kişiler, tam tersine, sosyal ortamlardaki başarısızlıklarının kendilerinden kaynaklandığını, başarılarının ise ortam sayesinde gercekleştiğini duşunurler.
>>> Bunlar yanlış
En sık başvurulan yollardan birisi alkol kullanımı. Bir diğer cozum yolu, topluluk karşısında duyulan sıkıntıyı azaltacak uyuşturucu maddelerin kullanılması. Ucuncu bir yontem, utangaclık krizine yol acabilecek toplumsal etkinlikleri tumuyle dışlayan bir hayat tarzı geliştirmek. Ancak, her uc yontem de kucumsenmeyecek bireysel kayıplara yol acıyor. Alkolizmin ve madde bağımlılığının neden olduğu problemler herkes tarafından biliniyor. Cok sayıda toplumsal etkinlikten uzak durmaya dayalı bir hayat tarzının sonucuysa, duşuk toplumsal ve mesleki başarı ve yalnızlık. Aşırı utangac kişiler, icinde bulundukları toplumun ortalamasına gore, daha duşuk bir eğitim goruyor, daha az para kazanıyor ve karşı cinse uzak durmalarına bağlı olarak, eş bulmakta daha fazla gucluk cekiyorlar. Bu kişilerin yuzde 30’a yakın bir bolumu hic evlenmiyor ve tek başına yaşıyor.
Yıkıcı sonuclar
* Yeni arkadaşlıklar kurmada gucluk.
* Kendi kabuğuna cekilme ve yalnızlık duyguları.
* Başkaları tarafından sonuk, sıkıcı ve ilgisiz olarak algılanma.
* Sosyal ortamlarda kendini tanıtamama ve kendine guvenini kazanamama.
>>> Nasıl başa cıkabiliriz?
Utangaclığımızın temelinde yatan mantık dışı inanclarımızı değiştirmek: Michel ve Girodo (1978) kendi calışmalarından edindikleri deneyimler sonucu ‘utangaclık’ problemi olan kişilerin mantık dışı dort temel inancları olduğunu bulmuşlar:
1- Bir sosyal toplantıda uzun sure durup beklerseniz iyi bir şey olur... Bu inanc sohbet başlatmak korkusu nedeniyle geliştirilir. Oysa ki, iki kişinin tanışması ya da konuşması icin en az bir kişinin caba gostermesi gerekir. Bu neden siz olmayasınız?
2- Diğer insanlar sosyal etkinliklere davet edildikleri icin ‘şanslılar’... Cok yanlış! Tam tersi, bu bir şans işi değildir. Sosyal olarak aktif olan insanlar, başkaları ile tanışmak ve onlarla zaman gecirmek icin caba gosterirler, kuluplere uye olurlar, başkalarını bir şeyler yapmak icin davet ederler, sohbetlerde yer alırlar ve cok az şeyi ‘şansa’ bırakırlar.
3- Nerede olursam olayım sosyalleşebilme imkanım hep aynı olacaktır... Bu, caba gostermemek icin bir başka bahanedir. Oysa, bircok ‘sosyal derneğin, insanları bir araya getirmek gibi bir işlevi vardır ve etkinliklerine katıldığınız zaman kendinizi birileriyle birlikte bir şeyler yaparken bulursunuz.
4- Biri bana karşı ilgisiz gorunuyorsa, o kesinlikle beni sevmiyordur ve hicbir zaman sevmeyecektir...
Bu inanc, boş yere kendinizi insanlardan cekmenize ve yalnızlık hissetmenize yol acar. Biri hemen sizinle ilgilenmedi diye bu sizi sevmiyor anlamına gelmez. Sevgi zaman ister ve gelişen birşeydir.
Bunları deneyin!
Şimdi gelin, gercekci olan inanclar nelerdir, onlara bakalım ve biraz once okuduğumuz hicbir işe yaramayan mantık dışı inancların yerine bunları koymaya calışalım.
* Sosyal ortamlarda aktif olmaya başlayabilirim.
* Sosyal ortama girince herkes biraz kaygı yaşar, bu nedenle bir şeyleri başlatma ya da yapma riskine girmeden once tamamen gevşemeyi ya da rahatlamayı bekleyemem.
* Olmadığım biri gibi davranmama gerek yok. Bu beni daha da cok kaygılandırıyor.
* Başkalarının beni cok sert eleştireceğini duşunuyorum, gercekte kendime karşı acımasız olan benim.
* Kendime, sosyal becerilerimi ve deneyimlerimi geliştirmek icin mantıklı amaclar koyabilirim.
* Ayrıca, sosyal becerileri cok gelişmiş kişiler de her zaman, % 100 başarılı değiller. Bu nedenle eğer bir etkileşim istediğim gibi iyi gitmezse cok uzulmemeliyim.
Boylelikle guzel bir başlangıc yapmış oldunuz...
(Kaynak: Eunsen, K&Henderson, M. Coping with Shyness&Loneliness- Utangaclık ve Yalnızlıkla Başa Cıkma)
Betul ALTINBAŞAK
TURKİYE GAZETESİ
__________________
Genclerimiz Utangac
Dini Bilgiler0 Mesaj
●34 Görüntüleme
- ReadBull.net
- Eğitim Forumları
- İslami Bilgiler
- Dini Bilgiler
- Genclerimiz Utangac