Ehl; sahip, yetki sahibi, usta, maharetli, becerikli, uzman, soz sahibi manalarındadır. Bir işte ehil ve ehliyetli olmak, o işte doğru bicimde uzmanlaşmak ve yetki sahibi olmak demektir. MeselÂ; her hangi bir ilimde derinleşenlere ehl-i ilim, aklıyla hareket etme yetkisine sahip olanlara ehl-i akıl, guzel soz soyleyenlere ehl-i belagat, kalbinden sevenlere ehl-i aşk, adaletten şaşmayanlara ehl-i adalet, Cennette yaşayanlara ehl-i Cennet, Allah’ı bilme konusunda derin bilgisi bulunanlara ehl-i marifet, buyuk bir dava icin himmet ve gayret sahibi olanlara ehl-i hamiyet, ehl-i himmet, bir dalda uzmanlaşmış kişilere ehl-i ihtisas, hakikati bulup peşinden gidenlere ehl-i hakikat, bilerek gunah işlemeye devam edenlere ehl-i dalÂlet, iman eden ve inancını hissederek ve severek yaşayanlara ehl-i iman, dînini severek ve dunyaya tercih ederek yaşayanlara ehl-i din, dunyayı severek ve dîne ve Âhirete tercih ederek yaşayanlara da ehl-i dunya denmiştir.
Ehl-i dunya, kelime olarak her ne kadar “dunyada yaşayan ve dunyayı cok seven” manalarını taşıyor olsa da, terim itibariyle “dunyayı her şeye tercih eden, mukaddesÂtı dunyaya feda eden, dunyayı Âhirete tercih eden, sırf dunya icin yaşayan, haram helÂl demeden dunyanın her turlu lezzetlerini takip eden ve tovbeye yanaşmayan kimselere” ehl-i dunya denmektedir.
Cenab-ı Hak dunyayı ve dunyadaki her şeyi guzel yarattığını, fakat bunların gecici olduğunu, aldanılmaması gerektiğini, asıl donulecek ve varılacak yerin Allah’ın huzuru olduğunu bildiriyor. “NefsÂnî arzulara, kadınlara, oğullara, hesapsız şekilde biriktirilip istif edilmiş altın ve gumuşe, salma atlara, davarlara ve ekinlere karşı duşkunluk insanlara cekici kılındı. Bunlar dunya hayatının gecici menfaatleridir. HÂlbuki varılacak guzel yer, Allah’ın katıdır.”1
Bediuzzaman Saîd Nursî Hazretlerine gore dunyanın uc yuzu vardır:
1-Dunyanın birinci yuzu, Cenab-ı Hakkın isimlerine bakar. Allah’ın isimlerinin nakışlarını gosterir. MÂnÂ-yı harfiyle, yani ayna gibi başkasını gosteren vucudu ile Allah’ın isimlerinin aynası hukmundedir. Dunyanın bu yuzu Allah’ın hadsiz isimlerinin hadsiz mektupları mahiyetindedir; bu yuz gayet guzeldir. Nefrete değil; aşk derecesinde sevilmeye lÂyıktır. Cunku dunyanın bu yuzu sevildikce, neticede Allah’ın isimleri sevilmiş olur.
2- Dunyanın ikinci yuzu Âhirete bakar. Âhiretin tarlasıdır. Cennetin fidanlığıdır. Rahmetin cicekliğidir. Dunyanın bu yuzu de, birinci yuzu gibi guzeldir. Cunku bu yuzde ekilen her şey Allah’ın izniyle Âhirette ebediyen meyve verecektir. Şu halde bu yuz de tahkire değil; muhabbete lÂyıktır.
3- Dunyanın ucuncu yuzu, insanın heveslerine bakan, gaflet perdesi olan ve ehl-i dunyanın oyuncağı hukmunde bulunan yuzudur. Dunyanın bu yuzu gayet cirkindir, gayet tehlikelidir. Cunku fanidir. Cunku yok olucudur. Cunku elemlidir. Cunku keder vericidir. Cunku aldatıcıdır. İşte Âyetlerin ve hadislerin dikkat cektiği ve sevgisine aldanmamak icin uyardığı yuz, bu yuzdur. Sevilmemesi gereken, nefret edilmesi gereken, kendisinden Allah’a sığınılması gereken yuz, bu yuzdur.
Ustad Said Nursî Hazretlerine gore dunyayı tahkir edenler dort sınıftır:
1- Ehl-i marifettir. Yani Allah’ı bilenlerdir. Bu sınıf, CenÂb-ı Hakkı derinden bilmeye, Onu tanımaya, sevmeye, rızasını kazanmaya ve Ona ibadet etmeye set cektiği ve mÂni olduğu icin dunyayı sevmez.
2- Ehl-i Âhirettir. Yani kendisini ahirete vermiş olanlar. Âhiret nimetlerine duşkun, gece gunduz Âhiret icin hazırlanan, ebedî hayat icin calışan bu kimseler dunyanın gecim derdi, coluk cocuk derdi, aşı ve işi gibi bir takım zorunlu calışmalarından rahatsız olurlar. Âhireti bilen ve Âhirete hazırlanan, fakat dunyanın zarurî işlerinden dolayı Âhiret amelinden geri kalan bu kimseler, Cennetin guzelliklerine nispeten dunyayı cirkin gorurler. Nitekim dunyanın butun guzellikleri, Cennetin guzelliklerine oranla hic hukmundedir. Cennetin bir sinek kanadı kadar nuru, dunya ve icindekilerden daha kıymetlidir.
3- Dunyayı sevmeyen ucuncu sınıf insan grubu ehl-i dunyadır. Bir kısım ehl-i dunya dunyayı sevmez; cunku eline geciremez. Kovalar durur. Dunya bir turlu eline gecmez. Bu sevmemek makbul değildir, cunku bu dunyanın nefretinden değil; dunyanın sevgisinden ileri geliyor. Cunku dunya eline gecse sevecek, fakat gecmiyor.
4- Dunyayı sevmeyen dorduncu sınıf insan da yine ehl-i dunyadır. Bu kısım ehl-i dunya, dunyayı eline geciriyor, yatıyla, katıyla, parasıyla, puluyla dunyayı ayaklarına serilmiş buluyor, dunyayı dolu dolu yaşıyor. Fakat ne care; dunya durmuyor, gidiyor. Onu da beraber goturuyor. O da bunu hissediyor ve kızıyor. Sırf teselli bulmak icin dunyadan nefret ettiğini soyluyor. “Pistir!” diyor. Oysa bu hakaret de dunya sevgisinden ileri geliyor.
Makbul tahkir, ilk iki sınıf olan ehl-i marifet ve ehl-i Âhiretin tahkiridir.2
Dunyayı Âhiretin bir tarlası ve Cenab-ı Hakkın isimlerinin aynası ve gecici bir misafirhanesi olarak sevmenin, nefs-i emmÂre karışmamak şartıyla CenÂb-ı Hakka ait bir sevgi olduğunu bildiren Bedîuzzaman Hazretleri, bunun icin dunyayı ve dunyadaki varlıkları mÂnÂ-yı ismiyle değil, mÂnÂ-yı harfiyle sevmemiz gerektiğini kaydediyor. Yani Bedîuzzaman’a gore dunya, “Ne guzeldir!” diye değil; “Ne guzel yapılmış ve yaratılmıştır!” diye sevilmelidir, kalbimizin icine Allah’tan başka sevgilerin ve muhabbetlerin girmesine izin vermemelidir, cunku kalbin ici Allah’a mahsustur.
Dunyada boylesine Allah sevgisini kazanmak ve muhafaza etmek icin Allah’a dua etmeli ve “Allah’ım! Bize Kendi sevgini ve bizi Sana yaklaştıracak şeylerin sevgisini nasip et!” demeliyiz.3
Ustad Bedîuzzaman Hazretleri, dunyayı Âhiretin tarlası ve Allah’ın isimlerinin aynası hukmunde gorerek sevmenin Âhiretteki neticesinin, dunya kadar, fakat fÂnî dunya gibi fÂnî olmayan bÂkî bir Cennet olduğunu bildiriyor.3
CenÂb-ı Hak bizi, dunyayı Âhiretin tarlası ve Allah’ın isimlerinin aynası gorerek sevenlerden eylesin ve fani dunyanın fitnelerinden butun Muslumanları korusun. Âmin. Dipnotlar:
1- Âl-i İmrÂn Sûresi, 3/14
2- Sozler, s. 571, 572
3- Sozler, s. 584 3- Sozler, s. 592
__________________