Mucadele etmek hak ile batılın ozunde ve yapısında vardır. Cunku birinin doğru dediğine diğeri yanlış, birinin ak dediğine diğeri kara, birinin iyi dediğine diğeri kotu diyor, birinin guzel gorduğunu diğeri cirkin goruyor. Bu iki kavramın ifade ettiği dunyalar, ozleri itibariyle birbiriyle celişiyor.
Hak ile batılın birbiriyle celişmeleri normal; cunku celişmeseler biri hak, diğeri batıl olmaz. Fakat birbiriyle ilişkileri de bozuk olunca, hak hakkı anlatırken, batıl turlu oyunlarla hakkı yok etme ve yeryuzunden silip supurme dÂvÂsı gudunce, tarihte savaşlara izin verilmiş.
Oysa hak ve batıl birbiriyle pekÂl medenî olculerde, medenî tartışma zeminlerinde, birbirlerine saygı duyarak, birbirlerine hakaret etmeyerek ve birbirlerini vurup kırmayarak mucadele edebilirler.
CenÂb-ı Allah medenî olmayan milletlerde de hak mucadelesinin kavl-i leyyinle (yumuşak sozle) yapılmasını emrediyor. Firavun gibi bir azgın karşısında bile Hazret-i Musa’ya kavl-i leyyini emreden1 CenÂb-ı Allah, bu gun bizlere de, batıla karşı hakkı anlatırken hikmeti ve guzel oğudu tavsiye ediyor.2 Keza Peygamber Efendimiz (asm) putperestlerin putlarına sovup saymayı yasaklıyor. Cunku duşmanınız ne kadar azgın da olsa siz kavl-i leyyini tercih ederseniz, duşmanınız ne kadar sizin inandığınız değerlere sovup sayıyor da olsa, siz onun putuna sovup saymazsanız, iyi iletişimin ve iyi ilişkilerin temelini siz atıyorsunuz demektir. Siz ona barış eli uzatıyorsunuz demektir. Siz onu saydığınızı ve sevdiğinizi gosteriyorsunuz demektir. Bu değerler genellikle bu gunun medeniyetinin anladığı ve adına ister demokrasi desin, ister inanc ve fikir ozgurluğu desin, ister insan hakları desin, ister munÂzÂra teknikleri desin, genelde doğru algıladığı ve takdir ettiği değerlerdir.
Demek hak din insanlığı vurup kırmaya ve oldurmeye değil, medenî olmaya dÂvet ediyor. Medenî duşmana karşı İslÂm tarihinde hicbir zaman kılıc cekilmemiştir ve hak din tarafından kılıc cekilmesi de emredilmemiştir. Peygamber Efendimiz’in (asm), o zamanın dunya devletleri olan Bizans’a, İran’a, Mısır’a, Habeşistan’a kılıctan once dostca dÂvet mektupları gondermesi ve o milletleri medenîce dinine dÂvet etmesi, medenî dÂvetin kılıctan ve silÂhtan once geldiğinin ifadesidir. Barışcı, soz dinleyen ve acık bir toplum olan Medine’ye İslÂm dinini oğretmek uzere barış elcisi gorevlendiren ve Medine’yi barışla fetheden Peygamber Efendimiz’in (asm); arsız, kustah, saygısız, saldırgan, hain, gizli hesaplar peşinde olan ve iletişim yollarını tıkayan Kureyş’le defalarca savaş yapması, iletişim imkÂnı doğar doğmaz kılıc kullanmayıp mesel Hudeybiye’de aleyhine olduğu halde barış imzalaması ve bu barışın Kur’Ân tarafından bir sureyle (Fetih Sûresi) ovulmesi, duşmanla ilişkilerde barışın ve iyi iletişimin on plÂnda olması gerektiğinin vahiy diliyle ifadesidir. Nitekim Kureyş’in de barış noktasına gelmesi uzerine, Allah Resulu (asm) hicretin sekizinci senesinde Mekke’yi barışla fethetmiştir. Kılıc kullanmamıştır.
Demek silÂhsız cihad yapılır. Yapılmıştır. Orneği Peygamber Efendimiz’de (asm) vardır. Fakat caydırıcı guc olarak devletin silÂhlı kuvvetlerini guclu ve hazır bulundurması hakkı hic şuphesiz saklıdır ve bu ayrıdır. Cunku devlet silÂhlı kuvvetlerini savaş hukuku cercevesinde kullanır.
Bu gun şurada veya burada, hicbir Musluman devletin kontrolu ve emri olmadığı halde, maalesef cihad adına, ferdî olarak veya belirli mihrakların tahrikiyle silÂhlı bombalı saldırılar yapılabilmektedir. Bu tur eylemler şeriatın dilinde terorden ve fitneden başka bir şey değildir. Nitekim Bediuzzaman’ın ifadesiyle gunumuzde maddî kılıc kınına girmiştir.
Cunku asırlardır hak dinin eski insanda bulamadığı hoşgoru, adalet, hukuk, ilim, medeniyet ve ceşitli insanî değerler gunumuz dunyasında gecer akce olmuştur. Gunumuz insanına hak ve hakikati tebliğ etmek, iman esaslarını anlatmak ve Allah’ın adını duyurmak barışcı yollarla ve muhtelif iletişim kanallarıyla mumkundur. Bu imkÂnı gormeyip, barışcı yolları yok sayarak, savaş hukuku dışında silÂh kullanmayı dinin şartsız emri saymak, en hafif ifadeyle dini anlamamak demektir. Unutmamalı ki hak din oldurmeyi değil, diriltmeyi, ağlatmayı değil, guldurmeyi, nefret ettirmeyi değil, mujdelemeyi, on yargılı duşmanlığı değil, sağlıklı iletişimi emreder.
Oyleyse, gunumuzde, Bediuzzaman’ın ifadesiyle farz-ı ayın hukmune gecmiş olan ve her Musluman’ın birinci derecede vazifesi bulunan cihad,—Musluman devletce savaş hukuku cercevesinde savaş ilÂn edilmediği surece—kılıcla değil, silÂhla değil, bombayla değil, topuzla değil; iyi iletişim kanallarıyla, sevgiyle ve nurla yapılmalıdır. RisÂle-i Nur’un fetvası bu yondedir.
Dipnotlar:
1- TÂh Sûresi: 44.
2- Nahl Suresi, 16/125.
__________________
__________________
SilÂhsız cihad
Dini Bilgiler0 Mesaj
●36 Görüntüleme
- ReadBull.net
- Eðitim Forumlarý
- Ýslami Bilgiler
- Dini Bilgiler
- SilÂhsız cihad