Bahar ve iman kelimelerinin birlikte telaffuzu, insana sıcak geliyor. Cunku bunlardan ilki yenilenme, dirilme ve canlılık demek. İman ise iki cihanı ihya edecek bir hayatiyettir; arınmadır. İnancın huzur limanında yeniden hayata doğmaktır...
CenÂb-ı Hak; “O, her gun bir iştedir” (RahmÂn 55/29) buyruğu ile kainattaki surekli oluş ve yenilenişi işaret eder. Ancak bahardaki diriliş bir başka... Cicekler ve kelebekler; “bize anlamsız gozlerle bakmayın” demekte sanki. Elinizi uzatsanız; “y hayy” zikrini işiteceksiniz. Baharı can kulağıyla dinleseniz; “Allah’ın rahmetinin eserlerine bir bakın. Arzı, olumunun ardından nasıl da diriltiyor.” (Rûm 30/50) kavlinden bir hisse duyacaksınız...
Gozleri kamaştıran bu tabloyu donatan Allah TeÂlÂ; “Goklerde ve yerde ne var, bakın” (Yûnus 10/101) buyuruyor. İnsanı etrafında olup bitenleri dikkatle izlemeye cağırıyor.

En’Âm sûresinde ise, belli başlı nimetler isim isim sayılır: “Şuphesiz Allah, tohumu ve cekirdeği catlatandır, oluden diriyi cıkaran, diriden de oluyu cıkarandır....

O, gokten su indirendir. İşte biz her ceşit bitkiyi onunla bitirdik. O bitkiden de kendisinde ust uste binmiş taneler bitireceğimiz bir yeşillik; hurmanın tomurcuğundan sarkan salkımlar; uzum bağları; bir kısmı birbirine benzeyen bir kısmı da benzemeyen zeytin ve nar bahceleri meydana getirdik. Meyve verirken ve olgunlaştığı zaman her birinin meyvesine bakın! Kuşkusuz butun bunlarda inanan bir toplum icin ibretler vardır. (Bk. En’Âm 6/95-99)

Eserden muessire bakacağı yerde, insanın gozu onune yaldızlı goruntulerle setler kurulan bir cağda; bu ayetleri bir daha, bir daha okumalıyım diye inanıyorum. RahmÂn’ın merhamet yuklu hatırlatması beni duşundurmeli...

Ayet-i kerimede başlıca nimetlerin sayılmış olması uzerinde durmalıyım. Ve bilmeliyim ki; hangi cağda, hangi mevsimde, hangi iklimde olursa olsun insan, Allah’ın yerden bitireceğine muhtactır. Gokten indireceği yağmura muhtactır. Hepsinden onemlisi, gonlunde imanın yerleşmesi icin, O’nun lutfedeceği hidayet nuruna muhtactır...

Gun olur insan, kucucuk kar tanelerinin etkisiyle şartların değişmesinden etkilenir. Gun olur yağmur damlalarının kesafeti ona tesir eder... Başka bir deyişle insan acziyet icinde uğraşıp didinirken; O, sonsuz kudretiyle hadiseleri tedvir etmektedir. Minnacık tanelerle muazzam bir vahdet oluşturmaktadır. İnsanı esir alan damlacıkları yeni değişim ve oluşumlara doğru sevk etmektedir.

O, her sabah dunyayı yeniden kurmakta; her bahar tabiatı yeniden ihy etmektedir. “Curumuş cesetlerin tekrar diriltilmesi de boyle olacak” dercesine kurumuş dallara can yurutmektedir. Butun bunların Allah’ın izni ve yaratmasıyla surup gittiği bilincinin gerekliliğini, ceşitli sebeplerle insana hatırlatmaktadır...

O, yeri geldiğinde arıyı ve orumceği misal getirir. (Bk. Neml 27/18, Ankebût 29/41) Ve butun bu misalleri insanlar duşunsunler diye, duşunup de akletsinler diye verdiğini” (Haşr 59/21) bildirir. Allah kelamı, insanı kainat kitabındaki oluş ve işleyişi gormeye/okumaya cağırır. Kainat kitabında, an be an sahnelenen kevnî Âyetlere bigane kalmamayı oğutler. Olmuşun ve olmakta olanın doğru okunmasını ister. Ancak bu şekilde vukûu muhtemel olan hakkında isabetle tahmin yurutuleceğini işaret eder.

Eğer orada verilen bilinci kuşanabilirsek; her işin inceden inceye yapılmış bir hesap uzere yurutulduğu gerceği zihnimize yer edecek...

O biliyor ki; insanoğlu gorduğunden etkilenmeye yatkındır. O halde gozun ve dimağın inancını beslemeli.

O biliyor ki, hadiseleri sadece yuzeysel yonuyle değerlendirirsen buyuk olcude yanılırsın. Bu yanılgı seni atalet ve ihmale sevk eder. İnancı diri tutan şuurun zaafa uğrar; heyecanın porsuyebilir. Kainat sofrasında hazır bulduğun muhteşem tablonun kıymetini bilemezsin. Kendi hicliğini unutabilirsin. Her oluş ve işleyişte ilÂhî kudretin izini surme disiplininden mahrum olabilirsin...

Duşun ki; zamanın coğu maişet hesabına hasredilmekte... Halbuki, kazandığın coğu kere maişet temini icin, ancak vasıtadır... Ve hic birimiz, “guneşin ışığı, harareti bu gun yeteri kadar var mı” kaygısını taşımayız. Ruzgarın, suyun, havanın kifayet miktarı olup olmadığını duşunmeyiz. Oyleyse bu gunku soru şu olmalı; yukarıda En’Âm sûresi ayetlerinde sayılan nimetlerle birlikte “onsuz olamayacağımız” lutufların idrakinde miyiz?

Kur’Ân-ı Kerim; gozu onunde akıp giden bu nimet deryasını, insanın gormesini istiyor. Gorduğun her şeyi, yaşadığın her Ânı O’nunla irtibatı sıcak tutmaya vesile bilmelisin diyor. Nitekim Sevgili Peygamberimiz’in hayatı bu prensibin uygulanmasından ibaretti.

O, kainattaki oluş ve işleyişin her safhasını Allah’ı zikretmeye fırsat sayardı. Geceyi, gunduzu, baharı yazı O’na dua etmek icin vesile bilirdi. Dağlara baksa, onları azametiyle yerinde tutan Allah’a hamd ederdi. İklimlerin değişmesini, sabahı akşamı O’na yalvarmak icin yaşardı. Bir yudum su icse, bir turfanda meyve yese bunları bahşeden RahmÂn’ı hatırlardı. Her şeyi O’ndan ve O’nunla bilirdi.

Bu tavrıyla o, şunu oğretmek isterdi: “Mun’im-i Hakîkî’den gayrısı gelip gecicidir. Yani bu Âlemde gorduğunuz butun sebepler ve sonucları –imtihan sırrının gereği- gozlere cekilen birer perdeden ibarettir.”

O (s.a.v), “Baharı gorunce haşri hatırlayın” diye ummetine tembih ederdi.

“Sıcak bir gunde, “l ilÂhe illallah, bu ne sıcak ya Rab! cehennem sıcağından sana sığınırım. Soğuk bir gunde ise “l ilÂhe illallah, bu ne soğuk! Cehennemin zemheri soğuğundan Allah’a sığınırım” diyen insanı, meleklerini şahit tutarak CenÂb-ı Hakk’ın korktuğundan emin kılacağını” mujde verirdi....

Benî İsrÂil Mûs (a.s.)’ya sordular: “Renkleri Rabbin mi boyamakta?”

“Evet, Rabbim boyamakta.

O, cicekleri renk renk actırır. Bitkileri sarıya, kırmızıya, beyaza boyar.

Boyacılar, beyazı siyaha cevirebilir. Ancak siyahı beyaza donduremezler. Oysa Rabb’im siyah sacı beyazlatır. Kararmış kalbi hidayet nuruyla aydınlatır. “Allah’tan daha guzel rengi kim verebilir?” (Bakara 2/138) dedi.” (Bk. Rûhu’l-BeyÂn Rûm sûresi 30/50 ayetin izahı.)

Oyleyse, mu’min bakışlarda mevcûdiyeti mujdelenen firÂset; her gorduğunde O’nu hatırlamak olmalı. Baktığı hakkında uc boyutlu duşunebilmek olmalı. Maziyi, hali ve istikbali bir nazarda tahayyul etmek olmalı...

Gecmişte bu nimetin benzeriyle imtihan olunanların akıbeti onu duşundurmeli. “Şu anda aynı tecellînin benzeriyle imtihan vermekteyim. Bu davranışımla ardımda nasıl bir iz bırakacağım?” sorusu gundemine oturmalı...

Allah, insanı cennete layık yaratmış. Ve bakmayı bilenin onune, cennetin misallerini dunyada koymuş. Umulur ki misaller, visÂle basamak olur; kevnî ayetlere Kur’Ân’da oğretildiği vechile nazar edebileni, layık olduğu ulvî mekanlara taşır.
__________________