Bu gercekten de cok onemli bir soru. Dunyada yaşayan milyarlarca insana bu soruyu sorun. Bu insanlardan buyuk bircoğunluğu son derece iyi bir insan olduğunu, hatta karıncayı bile incitmediğini, dolayısıyla da cennetlik olduğuna inandığını soyleyecektir. Kimi fabrikasında bulunan işcilere kışın komur yardımı yaptığı icin, kimi eve gelen temizikciye giymediği eşyalarını verdiği icin, kimi yolda gecen dilenciye para verdiği icin, kimi cocuk okuttuğu icin, kimi de anasına babasına hayırlı bir evlat olduğu icin kendisini son derece iyi gorur. Kimi de cok iyi okullarda okuyup kariyer sahibi olduğu icin, malları mulkleri yığıp zengin olduğu icin, bircok evlat sahibi olup onları cok iyi yetiştirdiğini duşunduğu icin kendini oldukca iyi gorur. Peki ama bu insanlar neye, hangi hukumlere gore kendilerini bu kadar iyi gorurler? Neye dayanarak kendilerini doğru yolda zannederler? Hangi hukumlere gore kendilerini cehennemlik değilde cennetlik gorurler?

İşte bu noktada her insanın durup duşunmesi gereken cok onemli bir husus var. İyilik, doğruluk, guzellik gibi kavramlar insanlara gore gorecelidir. Cok gunah işleyen bir insan da kendisini son derece samimi ve doğru yolda gorebilir kendince sebep ve mazeretler one surebilir hatta bunlara kendini bile inandırabilir. Hatta adam olduren, durmaksızın haksız mal yığıp birikitiren, eşine dostuna iyi olup da diğer insanları kırıp geciren bir insan da kendini son derece iyi gorebilir. Bunların hicbirini yapmayan, cevresine son derece guzel tavır gosteren, insanlara iyi davranan ama Allah icin hicbirşey yapmayan bir insan da nefsini temize cıkarıp gercekten cennetlik olduğuna kanaat getirebilir. Bu yuzden onemli olan insanların doğruları değil Allah’ın doğrularına ve hukumlerine bakmak ve yalnızca Allah’ın gosterdiği yoldan gitmek gerekir. Cunku olup de Allah’ın huzurunda durduğumuzda Allah bizi Kendi doğrularına, Kendi hukumlerine ve Kuran’a uyup uymamakla sorgulayacak ve ona gore hukum verecektir.

Ancak burada unutulmaması gereken onemli bir konu vardır. Allah bize dunyada Kendi varlığını gosteren sayısız delil ve insanların faydalanması icin sayısız nimetler yarattı. Guzel ahlaklı olduğunu iddia ederek, insanların kendisine yaptığı kucucuk bir iyilikte bile defalarca teşekkur eden, onların gonlunu kazanmaya calışan bir insan butun bu delilleri, kendisine dunyada yaratılan bu korunaklı ortamı, yaşadığı evi, yediği ceşit ceşit yiyecekleri, giydiği guzel kıyadetleri, ailesini, yakınlarını sevdiklerini, sosyal cevresini, işini, sahip olduğu malları ve daha burada sayamayacağımız kadar cok nimeti kendisi icin yaratan Allah’ı gormezden geldiğinde aslında cok buyuk bir nankorluk yapmış olur. Artık bu insanın guzel ahlaklı olduğu iddia edilemez.

Sahip olduğuuz herşeyi en ince detayına kadar bizim icin yaratan Rabbimizin bizlerden istediği tum hayatımızı O’na kul olarak gecirmemiz ve şukretmemizdir.

İnsan tum sevgisini, ilgisini Allah’a verecek, buyuk bir şevkle ibadetlerini yerine getirecek, Allah icin yaşayıp, Allah icin olecek. Hayatının her anında Kendisini unutmayan ve surekli nimetler yağdıran Rabbine şukredecek. Bu dunyanın gecici bir yer olduğunu asıl hayatın ahiret olduğunu bilip yalnızca ahiret icin yaşayacak. Mallarını Allah yolunda infak edecek, israf edip sacıp savurmayacak. Samimi bir kalple inanacak, dilinde, kalbinde, sozlerinde hep Allah olacak. Butun bunların yanında dunyada şu an Muslumanlar boylesine yoğun bir zulum altındalarken koşesine cekilip kalmayacak, var gucuyle tebliğ yapıp Allah’ın dinini anlatacak. Ancak butun bunları aşkla, şevkle, buyuk bir tutkuyla yapan bir Musluman cennete layık olduğuna husnu zan edebilir. Ama yine de daima korku ve umit arasındadır. Cunku mumin hicbir zaman kendisini yeterli gormez, daima nefsini eğitme peşindedir, surekli guzel ahlakta, samimiyette ve takvada ilerleme gayretindedir.


Ey insan, gercekten sen, hic durmaksızın Rabbine doğru bir caba harcayıp durmaktasın; sonunda O'na varacaksın. (İnşikak Suresi, 6)


Samimiyet deyince, ihlas deyince, gayret deyince, inkar edenlerin arasında hic taviz vermeyen Bediuzzaman’ı, muşriklere karşı dimdik duran peygamberimizi (s.a.v.), Firavun’un zulmune direnen Hz. Musa’yı, kavminin alaylarına hic aldırmayan Hz. Nuh’u, yıllarca zindanda kalıp asla Rabbinin yolundan donmeyen Hz. Yusuf’u, kavminin gozleri onunde ateşe atılan Hz. İbrahim’i duşunun. Şimdi cennet kapılarının ardında bu mubarek insanlar tahtların uzerinde oturmuş dunyada Allah yolunda gecirdikleri şerefli omurlerini birbirlerine anlatıyorlar. Nasıl Allah yolundan asla vazgecmediklerini konuşuyorlar. Bu mubarek, salih insanlar hicbirşeyi ama hicbirşeyi Allah rızasına tercih etmediler. Tum kavim karşılarında durdu. Onlar oldurulmekle, asılmakla, surulmekle tehdit edildiler, ama asla boyun eğmediler.

Şimdi bu dunyalar guzeli insanlarla aynı cennet kapılarından kimler girebilecek, aynı tahtlara oturup, aynı sofralarda yemek yeme şerefine kimler erişecek? Kimler salihlerle aynı cennet yollarında yuruyup, cennet koşklerinde konaklayabilecek? Allah’ın cennet kapılarını acmak icin samimi muminlerden gercekten de ciddi bir caba istediği cok acık değil mi? Cennete Allah’ın izniyle kalbinde derin Allah sevgisi taşıyanların, Allah yolunda yaşayıp, Allah yolunda olenlerin gireceği cok acık değil mi?

Kim de ahireti ister ve bir mu'min olarak ciddi bir caba gostererek ona calışırsa, işte boylelerinin cabası şukre şayandır. (İsra Suresi, 19)

Rabbinizden olan bir mağfirete ve cennete (kavuşmak icin) 'caba gosterip-yarışın,' ki (o cennet) genişliği gok ile yerin genişliği gibi olup Allah'a ve Resûlu’ne iman edenler icin hazırlanmıştır. İşte bu, Allah'ın fazlıdır ki, onu dilediğine verir. Allah buyuk fazl sahibidir. (Hadid Suresi, 21)


Unutmayın ki insan bu dunyaya en iyi okullarda okumak, makam ve mevki sahibi olmak, cok iyi evlatlar yetiştirmek icin gelmez. Bu dunyaya geliş amacı yalnızca Allah’a kul olmaktır. Butun bu saydıklarım ancak Allah yolunda yapılırsa, Allah rızası icin yapılırsa değer kazanır. Aksi taktirde bunlara kapılıp dunyaya dalan insan şeytanı yakın dost edinmiş olur. Kendisini cok iyi zannederken aslında her gun bir adım daha cehenneme yaklaşıyor olabilir. O surekli nefsini temize cıkarıp dururken, surekli kendini kandırıp daha da derine batarken şeytanda bir koşede sinsice saptırdığı insanı keyifle izler.

Unutmayın ki insan aklı ile Allah’ın aklı bir değildir. İnsanın kendine gore verdiği hukumlerle Allah’ın verdiği hukumler de bir olmayabilir. Bu yuzden insanın kendisini temize cıkarıp durmak yerine sadece Kuran’a ve Allah rızasına yonelmesi gerekir. Yine unutmayın ki belki de milyarlarca insan kendisini cennetlik zannederken, kendisini asla cehenneme girecek bir insan olarak gormezken, Allah insanların coğunun boluk boluk cehenneme sevk edileceğini acıklar.

Andolsun, cehennem icin cinlerden ve insanlardan cok sayıda kişi yarattık (hazırladık). Kalpleri vardır bununla kavrayıp-anlamazlar, gozleri vardır bununla gormezler, kulakları vardır bununla işitmezler. Bunlar hayvanlar gibidir, hatta daha aşağılıktırlar. İşte bunlar gafil olanlardır. (Araf Suresi, 179)

Yeryuzunde olanların coğunluğuna uyacak olursan, seni Allah'ın yolundan şaşırtıp-saptırırlar. Onlar ancak zanna uyarlar ve onlar ancak 'zan ve tahminle yalan soylerler.' (En'am Suresi, 116)

İnkar edenler, cehenneme boluk boluk sevkedildiler. Sonunda oraya geldikleri zaman, kapıları acıldı ve onlara (cehennemin) bekcileri dedi ki: "Size Rabbinizin ayetlerini okuyan ve bugunle karşılaşacağınızı (soyleyip) sizi uyaran elciler gelmedi mi?" Onlar: "Evet." dediler. Ancak azap kelimesi kafirlerin uzerine hak oldu. (Zumer Suresi, 71)


İşte tum samimi muminler icin onemli olan bu kendilerini durmadan temize cıkarıp duran insanların arasından sıyrılıp kurtulmaktır. Dunya hayatı boyunca şeytanı dinleyip dinleyip sonra muthiş bir pişmanlıkla ellerini başlarının arasına alan insanlardan olmamaktır. Unutmatın ki dunya hayatı boyunca kendine bahaneler one surerek Rabbinden yuz ceviren insan, orada tek bir kelime bile konuşamayacak ve artık boyle bir gucu kendinde bulamayacaktır.

Ruh ve meleklerin saflar halinde duracakları gun; Rahman'ın kendilerine izin verdikleri dışında olanlar konuşmazlar. (Konuşacak olan da,) Doğruyu soyleyecektir. (Nebe' Suresi, 38)

Ve yine unutmayın ki Allah sonsuz adalet sahibidir, kullarına karşı cok bağışlayıcı ve cok esirgeyicidir. Ama samimiyetsizce kendini temize cıkaran bir ruh ile ihlasla dolu olan, Allah aşkıyla dolu olan bir ruhun sonsuza kadar aynı yerde olmayı haketemeyeceği de apacık bir gercektir...

Zulmeden her nefis, yeryuzundekilerin tumune sahip olsa bunu (azaba karşılık) mutlaka fidye olarak verirdi. Onlar azabı gorunce pişmanlıklarını gizlerler, oysa onlar haksızlığa uğratılmadan aralarında adaletle hukmedilmiştir. (Yunus Suresi, 54)
__________________