
Kimi zaman fark ediyoruz fakat kimi zamanda gayet sıradan bir şeymiş gibi geliyor bize; Allah'ın zikreden varlıklar, dağlar, ağaclar!
Cenab-ı Hak, yarattığı canlı-cansız butun mahlukatına kendini tanıtmış ve onları daimi bir surette zikirle vazifelendirmiştir. Bu sebeple mahlukatın hepsi, bizim idrakimiz dışında, kendi dillerince ve hususiyetleri mucibince, tabii ve periyodik bir zikir halindedir.
Allah’ı tanıyıp itaat etme keyfiyeti, sadece insana has bir durum değildir. Hatta diğer varlıkların, gayr-i iradi de olsa, bu hususta nice insanlardan daha yuksek bir seviyede bulunduğu ifade edilmiştir.
ALLAH KUR'AN'DAKİ AYETLERİYLE GOSTERİYOR
Ayet-i kerimede buyrulur:
“…Kuşları ve tesbih eden dağları da Davud’a boyun eğdirdik. (Bunları) Biz yapmaktayız.” (el-Enbiya, 79)
Rabbimizin; dağların, taşların, kuşların zikrini haber vermesi ve buna benzer butun beyanları, zikir hususunda cemadat ve hayvanattan daha gafil kalmaması icin, mahlukatın en şereflisi kılınan insanoğluna acık bir ikaz mahiyetindedir.
Gonul gozu acık bir insan, butun alemin ilahi tecellilerden ibaret olduğunu idrak eder, her şeyde ilahi sanatı seyreder. Kainattaki her zerre, ona ilahi bir neşveden haber verir. Minicik kuşların bir damlacık yureklerinden dokulen feryat nağmeleri bile, Hakk’a teşne gonuller icin en duygulu tesbihlerdir…
PEYGAMBER EFENDİMİZ (A.S.M) ŞOYLE BUYURUYOR
Şu misal de, bu hususta ne kadar manidardır: Peygamber Efendimiz -sallallahu aleyhi ve sellem-, yolda giderken bir grup insana rastladı. Binek hayvanlarının uzerinde durmuş (sohbet ediyorlardı). Onlara şoyle buyurdu:
“Hayvanlarınıza, onları yormadan guzelce binin ve (kullanmadığınız zaman da) guzel bir şekilde bırakın, dinlendirin. Onları yollardaki ve sokaklardaki konuşmalarınız icin kursu edinmeyin. Nice binilen hayvan vardır ki sırtına binenden daha hayırlıdır ve Allah Teala’yı ondan daha cok zikretmektedir.” (Ahmed, III, 439)
GOKLERDE VE YERDE OLAN HER ŞEY ALLAH’I ZİKREDİYOR
İşte bu hassasiyet sebebiyledir ki arif mu’minler, Allah’ı zikrettikleri icin zerreden kurreye kadar butun varlıklara ulvi bir nazarla bakarlar. Sarı cicekle icli icli hasbihal eden Yunus Emre’nin; “Benim bir karıncaya, ulu nazarım vardır…” buyurması da bu hikmetin veciz bir ifadesidir.
Ayet-i kerimelerde buyrulur:
“Gormez misin ki; goklerde ve yerde olanlar; Guneş, Ay, yıldızlar, dağlar, ağaclar, hayvanlar ve insanların bircoğu Allah’a secde ediyor. Bircoğunun uzerine de (gafletleri sebebiyle) azap hak olmuştur…” (el-Hacc, 18)
“Yedi gok, yer ve bunlarda bulunan herkes O’nu tesbih eder. O’nu hamd ile tesbih etmeyen hicbir şey yoktur. Ne var ki siz, onların tesbihini anlamazsınız…” (el-İsra, 44)
RABBİMİZİN BİZ KULLARINA VERDİĞİ MESAJ
Kainattaki bu ilahi zikir programından yalnız cinlerin ve insanların gafilleri mahrum haldedir. Zira cinler ve insanlar, imtihana tabi ve irade sahibi varlıklar olmaları sebebiyle hayra da şerre de istidatlı kılınmışlardır. Bu sebeple Allah’a kulluktan kacınıp, emrine muhalefet etmek bedbahtlığı, mahlukat icinde yalnızca bu iki zumrenin şaşkın gafillerine has bir durumdur.
ASLINDA DUNYA BİLE ALLAH'I ZİKREDİYOR
Rabbimizin, ayet-i kerimelerde mahlukatın dahi kendisini zikir halinde olduğunu beyan etmesi, Allah’ı unutup dunyaya dalan gafillere adeta; “Gormuyor musunuz, uğruna Ben’i terk ettiğiniz dunya bile aslında Ben’i zikrediyor ve Ben’im ilahi hukumranlığıma tam bir teslimiyetle boyun eğiyor.” mesajını vermektedir.
__________________