
Mahmud Erol Kılıc
SUFİ KİTAP YAYINLARI

Bilgelerin ruhu
Salih DEMİRHAN • 75. Sayı / DİĞER YAZILAR
Anadolu, Osmanlı’nın dağılma surecinde ve sonrasında dunyanın pek cok farklı yerinde yaşayan Muslumana sığınacak son liman olmuştu. Katliama uğratılan, topraklarından cıkarılan o insanlar Anadolu’ya gelerek şu anda yaşadığımız kozmopolit Anadolu topraklarının zahiri yuzunu meydana getirdiler.
Anadolu’ya buna benzer bir goc hareketi yuzyıllar once manevi planda da gercekleşti. Bu goc hareketi doğudan ve batıdan İbn-i Arabi, MevlÂn gibi yuksek irfan sahibi kişileri bu topraklara cekmişti. Enduluslu İbn-i Arabi’yi İspanya’dan Malatya’ya getirip, on yıl orada mukim kılan, Belhli MevlÂn Celaleddin-i Rumi’yi Konya’ya getirip, dergÂh kurmasını sağlayan bir sebepler butunu vardı elbette. Bu sebepler neticesinde dunyanın bircok yerinden Anadolu’ya gelen o bilgeler, evliyalar “Anadolu’nun ruhu”nu, yani bu toprakların manevi direklerini oluşturmuştur.
Tasavvuf ve felsefe alanında yapılan soyleşilerden oluşan Anadolu’nun Ruhu adlı kitapta Mahmut Erol Kılıc, Anadolu’ya bu manevi gocu sebebini, suyun yatağına meyil etmesini misal gostererek, “[y]uksek irfan, yuksek bilgelik onu alabilecek, hazmedebilecek bir yer bulduğunda tabii olarak oraya meyleder” diye acıklıyor. Yazara gore, farklı diller konuşan Yunus Emre, MevlÂn ve İbn-i Arabi’nin bu topraklarda aslında aynı şeyleri farklı kelimelerle soyluyorlar, yollar farklı olsa da ulaşılan hakikat aynı.
Tasavvuf alanındaki calışmalarıyla tanınan Marmara Universitesi İlahiyat Fakultesi oğretim uyesi Mahmut Erol Kılıc Anadolu coğrafyasının temel taşlarını oluşturan bu meylin izini gecmişten alıp gunumuze kadar uzanarak suruyor. Farklı zamanlarda yapılmış 19 soyleşiden oluşan Anadolu’nun Ruhu’nda, kimi zaman ezoterizm ve egzoterizm kavramlarının mahiyeti uzerinde durularak meselenin felsefi arka planı akademik bir ciddiyetle işleniyor, kimi zamansa guncel konular uzerinden değerlendirmelerde bulunularak okuyucuya butuncul bir bakış acısı sunulmaya calışılıyor.
Anadolu’nun temel dinamiklerini oluşturan ruhun, bu yuksek irfanın bazı zamanlar sekteye uğratılmaya calışıldıysa da, hÂl diri olduğu ve dunyaya soyleyecek cok sozunun olduğu bugunlerde net bir bicimde gorulebiliyor. Yolunu Anadolu coğrafyasında bulan bu meyil aslında oldukca evrensel ve farklı toplulukları oze yonlendirebilme potansiyeline sahip. MevlÂnÂ’nın soylemlerine evrensel olarak gosterilen buyuk ilgi bunun onemli bir nişanesi. Fakat modern zamanlarda toplumun (muşterinin) mistik ihtiyaclarının giderilmesi icin Hinduizm ve Budizm’in kimi oğretilerinin kapitalizmin pazar urunu olarak sunulduğuna ve aynı donuşturme hareketini İslam’da tasavvuf icin de yapma girişimleri olduğuna dikkat cekiyor Kılıc. Yazar, İslam’ın zahiri ve batınının birbirinden koparılamayacağını ve birisinin yokluğunda diğerinin eksik kalacağını soyluyor. Yani kalenin kapısından gecmeden iceriye, oze ya da hakikate erişilemeyeceği icin İslam’ın ahkÂmının ve tasavvufun butunluk icinde ele alınması gerektiğini belirtiyor. Bunun icin de oncelikle Anadolu ruhunun varisleri olan bizlerin MevlÂn ile gercek anlamda barışması ve tanışması gerekiyor.
http://www.mostar.com.tr/Detay.aspx?YaziID=784&Sayi=37
__________________