İslam dinini bildiren Hazreti Muhammed kudsal kitap Kur'an-ı Kerim ile "TANRI" kavramını reddeder; "tanrı" nın varolmayıp "sadece ALLÂH'ın mevcud" olduğunu vurgular! Bu gerceğin farkında mıyız?
Bu bolumde, Kur'an-ı Kerim'in bildirdiği "ALLÂH" kavramının butun inanclardaki "TANRI" kavramından nicin son derece farklı olduğunu acık secik goreceksiniz…
* * *
En ilkelinden gelişmişine kadar, hemen herkesin, duşuncesinde bir "TANRI" kavramı vardır… O'na kızar, O'nu sever, O'nu yargılar, Zaman zaman yaptığı yanlış (!) işleri yuzunden O'nu itham eder; adeta O'nu yukarıda bir yıldızda ya da galaksinin herhangi bir yerinde boşlukta oturmakta olan tonton bir dede, ya da celalli bir sultan gibi hayal ederiz!.
Biraz daha geniş duşunenler ise, bu hayalimizde var kabul ettiğimiz "TANRI"nın gercekte varolmasının mumkun olmadığını belirterek; "biz tanrıya inanmıyoruz" derler ve bu yuzden de "ateist-tanrı tanımaz" olarak adlandırılırlar…
Oysa gercekte, ne tanrı tanımazların (ateistlerin), ne de duyduklarına gore hic duşunmeden şatlanma yollu bir tanrı var sananların; Hz. Muhammed'in acıkladığı "ALLÂH"tan haberleri yoktur!
Bu yuzdende "Tanrı" ile "ALLÂH" kavramlarını aynı zannedip hatta sanki iyi bir iş yapıyor sanısı ile "ALLÂH" yerine dillerine "TANRI" kavramını dolarlar… Aslında yaptıkları doğrudur; zira onlar gercekten "ALLÂH"tan ve "ALLÂH" kavramından sozetmeyip, hayallerinde varsaydıkları "TANRILARINDAN" bahsetmektedirler…
Şunu kesinlikle bilelim ki…
Resulullah Muhammed Mustafa aleyhisselam ve Kur'an-ı Kerim şu cok onemli gerceği vurgulamaktadır;
OTEDE ya da OTENDE bir TANRI yoktur; SADECE "ALLÂH" vardır!.
"ALLÂH"ı hakkıyla idraka calışmadılar…(22-74)
Ayeti bizim bu konudaki ihmalimize işaret eder…
Biline ki…
Dilimizdeki "TANRI", "İLAH", "MABUD" kelimeleri ile bunların İngilizce'deki karşılığı olan "GOD", Fransızca'da karşılığı olan "DİYO", Almanca'da karşılığı olan "GOT" kelimeleri hep "TAPINILACAK bir varlık" kavramını ifade eden kelimelerdir…
Yani, insanlar, bu kelimeler ile OTEDEKİ bir mabuda, ilaha, tanrıya işaret ederler!.
"ALLÂH" kelimesi ise OZEL olarak bir varlığın ismidir!.Ki biz,O varlığa işaret etmek ve O varlığı tanıtmak icin, ya ceşitli vasıflarıyla tarif ederiz; ya da bu vasıflarını ceşitli isimlerle işaret ederiz…Ancak, butun bu isimler, hep, O varlığın, sadece ve sadece ceşitli vasıflarına işaret eder; ve o vasfı yonunden O'nu tarif eder…
Mesela, bu fakire "HULUSİ" derler…Bu isim, O'nun ozel ismidir…Herhangi bir lisana bu ismi ceviremezsiniz…İngilizce de olsa, Fransızca da olsa hep gene "HULUSİ" denmek zorunluluğu vardır…
İşte bunun gibi, "ALLÂH" isminin de, OZEL bir varlığın OZEL ismi olması nedeniyle, başka bir kelimeye cevrilmesi, veya başka bir kelimeyle anılması mumkun değildir…
Esasen, yukarıda belirttiğimiz gibi, diğer kelimeler "tanrısallık kavramına" işaret ederken; "ALLÂH" kelimesi ise tamamiyle OZEL bir VARLIĞA işaret eden OZEL bir isimdir…
Bu sebebledir ki, tanrısallık ifade eden hic bir kelime, asla "ALLÂH" kelimesinin yerini tutamaz!.
"ALLÂH" yerine "TANRI" kelimesini kullananlar, bunu ya cahillikten, bilgisizlikten kullanmaktadırlar; ya da kavranış yani idrak yetersizliğinden konuyu değerlendirmedikleri icin yapmaktadırlar…
İşte, boyle ozel bir ismi olan ve "CUZ" kavramından dahi munezzeh bulunan varlığa kişi "ALLÂH" dediği zaman, bu kavram yanısıra bir de "CUZ" tasavvur ederse; ya da bir "CUZ" kabul ederse, bu hangi isim ve kavram altında olursa olsun, o kişi "ALLÂH"a şirk koşmuş olur; yani "ALLÂH" gerceğini ortmuş ve bir "TANRI" kabullenmiş olur!.
Ki bu durumda da şu ayetle uyarılır:
— ALLÂH YANISIRA TANRI OLUŞTURMA!.
Sonra aşağılanmış ve kendi başına bırakılmış olursun… (17-22)
İşte bu konuda ikinci bir uyarı daha:
— "ALLÂH" YANISIRA TANRI EDİNME! (28-88)
Yani varolan gercek mutlak varlık "ALLÂH" iken; sen "ALLÂH" kavramından gaflete duşup, "ALLÂH" ismiyle işaret edilen varlığı otende bir TANRI sanıp; boylece bir TANRI edinmiş durumuna duşme!.
Otede, ya da otende bir tanrı kabul etmek suretiyle, farkında olmadan "ALLÂH" kavramı ve anlamı dışına cıkarak "tanrı" kavramı icine girersin…
Boylece de Kur'an-ı Kerim'in acıklamış olduğu "vahdet" idrakından kendini mahrum etmiş olursun…
Ve boylece de "nefsine en buyuk zulmu yapmış olursun"
Hazreti Muhammed aleyhisselam, "ALLÂH RESULU" olduğunu, almış olduğu vahiy sonucu olarak acıklayıp, artık insanların tanrıya tapmaması icin elinden gelen gayreti gostermeye başladı…
"TANRI YOKTUR, SADECE ALLÂH VARDIR" mesajıyla insanlara gerceği anlatmaya başlayan Hazreti Muhmmed'in vurguladığı bu gercek, KELİME'İ TEVHİD şeklinde formule edilmişti…
İslam Dininin temelini, "LA İLAHE İLLALLÂH" sozunun manası oluşturur.
"La İlahe İllAllÂh" ne demektir?
Bu soz basit olarak ele alınırsa;
"TANRI yoktur sadece ALLÂH vardır" anlamında değerlendirilir…
Eğer kelimelerin anlamı uzerinde durursak…
"La İlahe"; " La" yoktur; "İlahe", TANRI demektir, yani tapınılacak tanrı yoktur, demektir.
Şimdi burada şu noktaya dikkat edelim…
Kelime-i Tevhid, "La ilahe" ile başlıyor… Ve başlangıcta, kesin bir hukum vurgulanıyor. "Yoktur tapınalacak varlık!";
"LÂ ilÂhe!.."
Akabinde, bir acıklama geliyor… "İllÂ" "sadece", "ALLÂH" vardır!.
"İLLÂ ALLÂH" yani "sadece ALLÂH"!.
Birinci mana olarak, bu cumleden acığa cıkan gercek şudur…
"Tapınalacak TANRI yoktur"… Evet, burada, kesin olarak, tapınılacak bir ote tanrı olmadığını vurguladıktan sonra, "İLLA ALLÂH" diyor…
"İLLA", yukarıda acıklamaya calıştığımız uzere, "ancak" manasına anlaşılabileceği gibi, buradaki kullanım şeklinde gorulduğu uzere "SADECE" anlamında dahi kullanılır…
Evet, "İLLA", "ALLÂH" kelimesiyle birarada kullanıldığı zaman kesinlikle "SADECE" anlamında algılamak zorundadır; zira "ALLÂH"tan gayrı vucud sahibi yoktur ki, "ALLÂH" ona kıyaslansın veya o şeyle benzer kefeye konarak ona nisbetle tarif edilsin!. Bu hususu da geniş şekilde Hz. "MUHAMMED NEYİ OKUDU" isimli kitabımızda acıkladık.
İşte bu sebepten dolayıdır ki, "İLLÂ" kelimesi "ALLÂH" ismiyle yanyana kullanıldığı zaman bunu daima "SADECE" kelimesiyle tercume etmek zorundayız…
Nitekim bu mana İngilizceye tercume edilirken:
"There is no god BUT ALLÂH"
şeklinde değil;
"There is no god ONLY ALLÂH"
şeklinde tercume edilmelidir…
Ki boylece, İslam Dini'nin getirmiş olduğu VAHDET-TEKLİK inanc veya duşunce sistemi farkedilebilsin.
Evet, sadece "ALLÂH" vardır ki, "O ALLÂH, tapılacak bir tanrı değildir", anlamı mevcuttur bu acıklamada…Cunku başta, kesin olarak "LA İLAHE" yani "tapılacak TANRI yoktur"; hukmu veriliyor!.
Oyle ise "ALLÂH", İnsanın dışında, otesinde; ve hatta bu vargorduğumuz varlıkların dışında ve otesinde tapınılacak bir TANRI değildir!.
"ALLÂH"ın "AHAD" olşunu şayed iyice idrak edersek, goruruz ki -basiretle-, bir ALLÂH, bir de, yanısıra kainat gibi, iki ayrı yapı mevcut değildir!
Yani bir "ALLÂH" var, bir de alemler mevcut, değil!.
Başka bir deyişle, bir icinde yaşadığımız alemler, kainat mevcut; bir de bunların otesinde, bunlardan ayrı, bunların dışında bir "TANRI mevcut" anlayışı, tumuyle batıldır!.
Hazreti MUHAMMED'İN acıkladığı "ALLÂH" bir TANRI değildir !.
Hazreti MUHAMMED'in acıkladığı "ALLÂH", AHAD'dır!.
Hazreti MUHAMMED'in acıkladığı "ALLÂH", sonsuz manalara sahip olup, her an bunları seyir halindedir!.
İSLAM'ın "Tevhid" inancı, yani, Hazreti Muhammed'in acıkladığı inanc sistemi, TAPILACAK TANRI OLMADIĞI; ALLÂH'ın AHAD olduğu ve dolayısıyla bir TANRI'nın mevcut olmadığı; insanların, butun yaşamları boyunca kendilerinden meydana gelecek fiillerin neticelerine katlanacağı esasına dayanır!.
Nitekim Kur'an-ı Kerim'in ceşitli ayetlerinde hep, insanın bilfiil kendi calışmalarının, yaptıklarının karşılığını alacağı şoyle vurgulanır:
"İnsan icin kendi calışmalarının karşılığı dışında hic birşey yoktur!." (53-39)
"Yaptıklarınızdan başka bir şeyden dolayı karşılık goremezsiniz." (37-39)
"Yaptıklarınızın karşılığına (neticesine) ereceksiniz." (36-54)
"Herkes icin yaptıklarına gore dereceler vardır. Bu da kendilerine haksızlık edilmeyerek, calışmalarının karşılığını almaları icindir." (46-19)
"Siz cok buyuk ızdırap verecek azabı tadacaksınız; ancak bu, yaptıklarınızın neticesi olarak başınıza gelecektir!." (37-39)
Yukarıdaki ayetlerde de gorulduğu uzere, insan dunyada yaptığı calışmalarının karşılığını goreceğine gore, acil olarak ilk yapması gereken şey olumotesi yaşamın ne olduğunu araştırmak ve "ALLÂH"ın ne olduğunu idrak etmektir…
Hazreti Muhammed aleyhisselama "ALLÂH nedir" diye soranlara cevab, "ALLÂH" tarafından bizzat veriliyor Kur'an-ı Kerim'de, "İHLAS" Suresinde:
"De ki, O ALLÂH AHAD'dır;
ALLÂH SAMED'dir;
LEM YELİD ve LEM YULED'dir;
ve LEM YEKUN LEHU KUFUVEN AHAD'dır!."
"Hz. MUHAMMED'İN acıkladığı ALLÂH"ın ne olduğunu acıklayan bu surede oncelikle, kelimelerin geniş manası uzerinde duralım… Ve sonra da bu manaların getirmekte olduğu sonuclar uzerinde duşunmeye başlayalım…
"ALLÂH AHAD"dır…Yani, sınırsız, sonsuz, cuzlere ve zerrelere bolunmesi sozkonusu olmayan TEK'dir…
Şimdi bu tanımlamayı iyi duşunelim!.
Cuzlere, zerrelere bolunup parcalanması mumkun olmayan "AHAD", ya sonlu sınırlı bir tektir, ki bu takdirde evrenin herhangi bir yerinde oturmaktadır (!); ya da sonsuz, sınırsız cuzlere ayrılmaz TEK'tir ki, bu takdirde de ancak ve sadece, tekrar ediyorum ancak ve sadece "KENDİSİ" mevcuttur!.
"AHAD" olan "ALLÂH"ın dışında herhangi bir varlığın mevcudiyetini ileri surmek once akıl ve mantığa, sonra da iz'an ve insafa sığmaz!.
Duşunelim…
Şayed "ALLÂH"tan ayrı, "ALLÂH"ın dışında bir varlık var ise… Bu varlık ile "ALLÂH" arasındaki sınır nerededir?.. Bu sınırı nerede cizeceksiniz?..
Ya varlık, mevcud, sınırsız sonsuz TEK'tir, ikinci bir varlık yoktur!.
Ya da sınırlı sonlu, evrenin icinde bir yerde, veya evrenin dışında MEKANI OLAN bir TANRI mevcuttur (!)..?
Burada idrak edilmesi en onemli olan şey "SINIRSIZLIK-SONSUZLUK" kavramıdır…
Şimdi bu "sınırsızlık-sonsuzluk" kavramını en - boy - derinlik olarak değil, boyutsal olarak kavramaya calışalım…
GERCEKTE, mevcud olan TEK, bolunmez, parcalanmaz, sınırsız-sonsuz olan TEK'tir!. AHAD'dır!. Eşi, misli, benzeri, mikro ya da makro planda kendisinin dışında hic birşey olmayan "ALLÂH AHAD"dır!.
Ancak biz, mevcut algılama araclarımıza bağımlı olarak, o TEK yapıyı, cok parcalardan oluşmuş bir butun gibi değerlendirme yanılgısı icindeyiz!. Cunki, beynimiz kesitsel algılama araclarına gore hukum vermekte!.
Oysa beyin, kesitsel algılama araclarının yani beş duyusunun son derece sınırlı değerlendirme kapasitesi ile kayıtlı kalmasa… Bu sınırlar icinde algıladığı verileri, sadece, evrendeki sayısız varlıklardan birer kesit veya birer ornek kabul etse…
Sonra derin bir tefekkur ile, algılayabildiği orneklerden; daha nelerin mevcut olabileceğini tespit edebilse… Ve sonra, onların yapısal derinliklerine doğru, boyutsal bir seyahat yaparak, evrensel OZ ile karşılaşsa… Ve nihayet kendi "ben"liğinin dahi o evrensel "OZ" icinde "yok" oluşunu farkedebilse…
İşte bu işin cok onemli bir yanı…
* * *
Konunun ikinci onemli yanı da şurası…
Hazreti MUHAMMED'in acıkladığı "ALLÂH", "AHAD" yani sınırsız-sonsuz, zerrelere ayrılmaz olduğuna ve bu durum her yone ve her BOYUTA şamil bulunduğuna gore; bu takdirde O'nun varlığı yanısıra, varolabilecek ikinci bir varlık, nerede, hangi BOYUTTA veya hangi başlangıc noktasında O'nun varlığına bir sınır cizerek, kendine yer acabilecektir?!.
"AHAD ALLÂH" dışında var kabul edilecek ikinci bir varlığın, TANRI'nın yeri neresidir?..
"ALLÂH"ın icinde mi, yoksa dışında mı?!.
"ALLÂH", sonsuz-sınırsızdır, dedik…
"ALLÂH"ın sınırsız-sonsuz oluşu dolayısıyla bir MERKEZİ olması da muhaldir!.
Bir şeyin merkezi olması icin, onun sınırları olması, bu sınırların koşelerinin kesiştiği noktanında merkez kabul edilmesi gerekir…
Halbuki, "ALLÂH"ın sınırı yoktur…
Sınırı olmayan şeyin, merkezi de olmaz!. Merkezi olmayan şeyin ozu, ici ve dışı da olmaz!.
Bizim beş duyusal yaşamımıza ve beş duyudan ileri gelen madde kabulumuze gore, bir nesnenin ici ve dışı vardır; ozu vardır kabuğu vardır!. Oysa, merkezi olmayan şeyin ozu ve kabuğundan, ici ve dışından sozedilemez!.
Nitekim bu mana Kur'an-ı Kerim'de bir ayette şoyle vurgulanmaktadır:
"HU ve'l evvelu vel ahiru ve zahiru vel batın"
"O, evvel, ahir, zahir, batın'dır"
Yani, Zahir, Batın, Evvel ve Ahir diye bildiğin hep "O"dur!. Bunlar, gercekte TEK bir şeydir!. Yani, zahir ve batın diye iki ayrı şey yoktur!
"Evvel, Ahir, Zahir, Batın" kelimeleri ile işaret ettiğin şey hep "O"dur!.
Sen, "O"na, ister "Zahir" de, ister de, "Batın" de, ister "Ahir" de, ister "Evvel" de; dediğin, işaret ettiğin, tarif ettiğin hep "O"dur!.
Zira, "zahir-batın" ayırımı senin beş duyundan doğmaktadır!. Beş duyu ile algılayabildiğine "zahir" diyorsun, algılayamadığına "batın"!.
Oysa altı, yedi, oniki duyu ile algılama durumundan olsaydın, senin icin zahirler de değişecekti, batınlar da!. Ve sen, bugun zahir dediğine batın, batın dediğine zahir demek durumunda olacaktın.
"ALLÂH" ise sınırsız-sonsuz TEK olması hasebiyle, "ZAHİR" VE "BATIN" kavramlarından beridir, munezzehtir!.
Evet, merkezi, ici-dışı, zahiri-batını, başı-sonu olmayan; bu gibi anlamlardan ve oluşlardan beri olan varlığın, bir yerde son bulup; o noktadan sonra, ikinci bir ayrı varlığın başlamasından sozedebilir misiniz?..
Elbette hayır!.
İşte, bu yuzden farkederiz ki, duşunebilen, hayal edebilen her noktada, tum ozellikleriyle; ve "ZAT"ıyla ve dolayısıyla tum ozellikleriyle ancak ve ancak, sadece ve sadece KENDİSİ yani, "AHAD" olan "ALLÂH" mevcuttur!.
"O"nun dışında, ikinci bir varlığın vucudundan sozeden ise, tumuyle derin duşunce yetersizliğinden doğan yanılgı icerisindedir!. Ki bu durumun dindeki adı da "ŞİRK"tir!.
"ALLÂH", "AHAD" olduğuna gore… Kendi varlığı yanısıra ikinci bir varlıktan sozedilemez!.
Ve gene, "O"nun zerrelere ayrılması şeklinde zaman boyutuna girmesi de sozkonusu değildir…
"ALLÂH SAMED'dir"…
"SAMED" kelimesinin anlamında derinlemesine bir araştrma yaparsak, şu manalar ile karşılaşırız bilebildiğimiz kadarıyla:
"Hic boşluğu olmayan, eksiksiz, gediksiz, deliksiz, nufuz edilemiyen… Bir şey girmez, bir şey cıkmaz!. Som…" Hani som altın deriz ya; işte oyle… Yani bir diğer ifade ile "sırf"!.
Gorulduğu gibi butun bu manalar esas itibariyle "AHAD" isminin manasını butunleyen, ışıklayan, acıklamalar şeklindedir.
Oyle ise "ALLÂH DOĞURMAMIŞTIR" uyarısı hangi manalarda anlaşılacaktır?
İlk anlıyacağınız mana şudur:
"ALLÂH" kendisinden ikinci bir varlık meydana getirmemiştir!.
Ya da başka bir ifade şekliyle; "ALLÂH"ın varlığından meydana gelmiş ikinci bir varlık mevcut değildir!.
Cunki O, cuzlere, zerrelere bolunmesi parcalanması mumkun olmayan TEK'tir, yani "AHAD"tır!.
1- Sınırsız sonsuzdur ki, bu yuzden ikinci bir varlığı kendi icinde veya dışında meydana getirmesi sozkonusu olamaz.
2- "AHAD" oluşu dolayısıyla cuzlere, zerrelere ayrılmaz ki, O'ndan meydana gelen ikinci bir parca olsun!.
İşte bu yuzden, "ALLÂH"tan meydana gelmiş, O'nun doğurduğu, O'nun ozellikleri ile de olsa, ikinci bir varlığın mevcudiyetinden asla sozedilemez!
Netice…
"ALLÂH" ne başka bir varlık tarafından doğurulmuş yani meydana gelmiştir; ne de O'nun doğurduğu, yani O'nun varlığından meydana gelmiş ikinci bir varlık mevcuttur!.
Bu arada acıklamadığımız bir husus daha var…
Onu da gorelim…
Şimdi de "LEM YULED"i anlayalım…
"Doğmamıştır" dendiğine gore burada bize şu idrak ettirilmek isteniyor demektir.
"ALLÂH, başka bir varlıktan meydana gelmemiştir!."
"ALLÂH"ın başka bir varlık tarafından meydana getirilmesi nasıl duşunulebilir ki?.. Zira O, "AHAD"dır!.
Yani, sınırsız-sonsuz, cuzlere bolunme kabul etmez TEK'tir!.
"ALLÂH"ı, meydana getirecek bir varlık duşunebilmek icin, "ALLÂH"ın ister yonsel, ister BOYUTSAL bir SINIRI olması gerekir ki; o sınırın otesinde O'nu meydana getirecek ikinci bir varlık olsun!!!. Ve sonra da o ikinci varlık kendisinden "ALLÂH"ı meydana getirsin!!!.
"ALLÂH", "AHAD"dır!.
"AHAD" olan "ALLÂH" ise, sınırsız-sonsuz, zerrelere bolunmezdir…
Bu sebeble de, kendisinin bir noktada bitip, o noktadan sonra ikinci bir varlığın başlamasından sozedilemez!.
Bu yuzden de "ALLÂH"ı meydana getiren, DOĞURAN, ikinci bir varlıktan bahsedilemez, boyle bir şey duşunulemez!.
İşte, "LEM YULED" uyarısının bize anlatmak istediği, anlayışımız kadarıyla budur…
* * *
Geldik bu tarif metnindeki son uyarıya…
"LEM YEKUN LEHU KUFUVEN AHAD"
"O'nun dengi, misli, mikro ya da makro benzeri mevcut değildir, AHAD'tır."
Burada şu ayeti de hatırlayalım:
"…LEYSE KEMİSLİHİ ŞEY'A…" (42-11)
"İster mikro, ister makro planda O'nun misli olabilecek hic bir şey mevcut değildir."
Bu arada, konuya vukufu olmayanların duşecekleri bir hatayı onleme amacıyla, şu hususu da belirtmeden gecmeyelim…
Kur'an-ı Kerim'de ceşitli yerlerde "İlahımız", "İlahınız" gibi ifadeler gecmekte; ancak akabindede "İLAH"ın, "ALLÂH" olduğu vurgulanmaktadır…
Peki bu duruma gore, "ALLÂH"ın, bir "İlah" yani "tanrı" olduğu ileri surulemez mi?
Surulemez!.
Bu gibi tanımlamalar, "İlah"a yani "tanrı"ya tapanlara yapılan acıklamalardır.
Yani onlara denilmektedir ki;
"Sizin, İLAH sandığınız, TANRI dediğiniz şey mevcut değildir; gercekte var olan SADECE "ALLÂH"tır!. Sizin ve bizim "İlah"ımız hep aynı ve tektir…Ve dahi, O da "ALLÂH"tır.."
Evet, bu acıklamalardan gaye, o kişilerin belirli bir "tanrı" varsayımından kurtulup, "ALLÂH"ı idrak etmeye calışmalarıdır…
Şimdi, elimizi vicdanımıza koyarak duşunelim…
Varlığına iman ettiğimiz, ya da inanmadığımız, ancak her iki halde de "ALLÂH" adını verdiğimiz TANRI ile; burada tarif edilen Hazreti MUHAMMED'in acıkladığı "ALLÂH" aynı mıdır?
Hazreti MUHAMMED'in acıkladığı "ALLÂH" icin "TANRI" kelimesi kullanılabilir mi, ya da "TANRILIK" mefhumu kabul edilebilir mi?..Duşunulebilir mi?!.
Yani, gercekte, dun - bugun - yarın varolan ve sonsuza dek varolmakta devam edecek olan, "BAKİ" "VECH"tir.
"VECH"in perdesi olan yegane şey ise, o şeye ait olan "İSİM"dir…Ki o isim, sonradan "VECH"in bir manası uzerine konmuş bir perdedir… Perdedin ardındaki varlık ve onu meydana getiren manalar ise "ALLÂH" isimlerinden varlıklarını alırlar…
Sonuc olarak şunu kesinlikle bilelim ki…
Kur'an-ı Kerim'de ve Hz. Muhammed'in acıkladığı "ALLÂH" kavramında otede ya da otende, yani senin dışında bir tanrı kavramından sozedilmeyip; sadece kendisi var olan sonsuz-SINIRSIZ "TEK" farkettirilmeye calışılmaktadır…
AHMED HULÛSİ
__________________
Farkın Farkında mısınız? "Allah" Bir Tanrı Değildir!
Dini Bilgiler0 Mesaj
●13 Görüntüleme
- ReadBull.net
- Eğitim Forumları
- İslami Bilgiler
- Dini Bilgiler
- Farkın Farkında mısınız? "Allah" Bir Tanrı Değildir!