Musluman ulkeler arasında sağlanacak siyasi ve ekonomik iş birliğinin İslam dunyasında sağlayacağı istikrar, Batı'nın Muslumanlarla dengeli bir ilişki kurmasına aracı olacaktır. İslam Birliği'nin oluşturulmasıyla, oncelikle kendi ic sorunlarında uzlaşma sağlayan Musluman ulkeler, dış dunya ile ilişkilerinde de dengeli ve istikrarlı bir siyaset izleyeceklerdir.
Gerek Musluman ulkeler arasındaki sorunlar, gerekse Muslumanlarla Musluman olmayan ulkeler arasındaki gerilimler, İslam Birliği'nin varlığı sayesinde barışcıl bir ortamda, en adil şekilde ortadan kaldırılacaktır.
Catışma Ortamının Amerikan Toplumu Uzerindeki Olumsuz Etkisi
İslam ve Batı dunyaları arasında oluşturulmak istenen yapay gerilimin ve koruklenen "medeniyetler catışması" senaryosunun hem İslam dunyasına hem de Batı toplumlarına buyuk zararı vardır. Kitleler bu nedenle daimi bir korku ve tedirginlik icine girmektedir. Bu durum ozellikle 11 Eylul saldırılarından sonra Amerika'da dikkat cekici bir hal almıştır. Amerikan halkının onemli bir kısmı, medyanın bir bolumu tarafından gundemde tutulan "her an yeni bir saldırıya uğrayabiliriz" telkini nedeniyle psikolojik sorunlar yaşamaktadır. Dr. William E. Schelenger tarafından ve Journal of the American Medical Association (Amerikan Tıp Birliği Dergisi)'nde yayınlanan araştırmada yer alan rakamlar bu acıdan dikkat cekicidir. 11 Eylul saldırılarının Amerikan kamuoyu uzerinde oluşturduğu etkiyi tespit edebilmek icin yapılan deneye, Washington D.C. ve New York'tan 2.273 kişi katılmış ve bu kişiler uzerinde yapılan inceleme şunu ortaya koymuştur: Travma Sonrası Stres Duzensizliği (PTSD) olarak adlandırılan psikolojik rahatsızlık, saldırılar oncesinde ulke capında %4.3 oranında iken, saldırılardan sonra bu oran yalnızca New York'ta %11.2'ye yukselmiştir. Washington D.C. icin de benzer rakamlar gecerlidir. Ustelik araştırmacılar, televizyonda yer alan haberlerin iceriğine gore bu oranlarda artış olabildiğini tespit etmişlerdir.38 Bu rakamlar, gerilimin ve catışmanın insan ruhunda yaptığı tahribatın yalnızca kucuk bir orneğidir. Gerilimi tırmandırmanın ve halkı daha da endişeye sevketmenin ne kadar tehlikeli olduğu acıkca gorulmektedir.
Amerikan yonetiminin, soz konusu endişeleri ortadan kaldırmak ve ulkesini potansiyel saldırılara karşı korumak icin gerekli tedbirleri alması elbette onemlidir. Ancak bu yapılırken izlenen yontem halkı daha da gerilime duşurmemeli, kamuoyunda surekli tehlike varmış gibi bir izlenim oluşturulmamalıdır. İzlenen politika sukunet telkin etmeli, yalnızca barışcıl yollar izlenmelidir.
Amerikan halkının ve yonetiminin endişelerinin tamamen ortadan kaldırılmasının en onemli yolu ise, İslam Birliği'nin kurulması olacaktır. İslam Birliği, bu korkuları ve tedirginlikleri ortadan kaldıracaktır. Bu birliğin oluşturulmasıyla, sozde İslam adına birtakım hatalı hukumler vererek, terorizmi meşrulaştırmaya calışan kişi ve orgutlerin calışmalarına engel olunacaktır. Bunların ortaya koydukları -ve tum dunya Muslumanlarını zan altında bırakan- hatalı dini yorumların gecersiz olduğu ortaya konacak, Musluman kitlelerin bu konuda bir kafa karışıklığına suruklenmesi engellenecektir. Bu sayede, Muslumanlar hakkında hicbir gerceklik payı olmayan telkinlerde bulunan cevrelerin propagandaları da doğal olarak gecerliliğini yitirecek, bu yondeki tum calışmalar etkisiz hale getirilecektir. Hoşgoru ve barış taraftarı olanların, diyaloğu ve iş birliği icin uygun zemin hazırlanacak, barış yanlısı politikalar ağırlık kazanacaktır.
Batı'nın Kendi İcinde Bolunmesi Tehlikesi
Radikal Gazetesi, 16.2.2003
Zaman Gazetesi, 19.1.2003
Savaş, Batı dunyası icinde ciddi bolunmelere neden olmuş, savaş karşıtları dev yuruyuşler duzenlemişlerdir.
11 Eylul sonrasında ABD'nin izlediği siyaset, ozellikle de Irak Savaşı, Batı dunyasının kendi icinde de bir tartışma ve bolunme nedeni olmuştur. ABD icinde savaş karşıtları ile savaş taraftarları arasında son derece ciddi bir kutuplaşma yaşanmış, taraflar birbirlerini "vatan hainliği" veya "barbarlık"la suclamıştır. Savaşa giden surec ve savaş boyunca yaşananlar BM ve AB gibi onemli uluslararası kurumlar icinde de ciddi fikir ayrılıklarına neden olmuş, kimi yorumcular tarafından Batı birliğinin yıkılmaya yuz tuttuğu ileri surulmuştur. Dunyanın pek cok ulkesinde milyonlarca insanın katılımıyla duzenlenen yuruyuşler ve yapılan gosterilerde bu savaşa karşı haklı tepkiler dile getirilmiştir.
Oysa bu surecin daha en başından engellenmesi mumkun olabilirdi. Guclu bir İslam Birliği'nin olması, Amerikan ve İngiliz yonetimleri başta olmak uzere Batı dunyasının, kitle imha silahlarının yok edilmesi, terore destek verilmemesi gibi meşru taleplerinin en hızlı şekilde yerine getirilmesini sağlayacak bir unsur olacaktı. İslam Birliği'nin uygulayacağı yaptırımlarla kısa surede netice alınacak, buyuk can ve mal kaybına neden olan bu savaş belki de hic yaşanmadan, istenilen neticeye ulaşılabilecekti.
Aşırı Savunma Giderleri
Silahlanmaya ayrılan butcenin, dunyanın ceşitli bolgelerindeki cocukların eğitimine ve yoksullukla mucadeleye harcanması isabetli ve vicdani bir gelişme olacaktır.
Dunya ulkelerinin butceleri incelendiğinde pek cok ulkede en buyuk payın, savunma giderlerine ve askeri yatırımlara ayrıldığı gorulecektir. 20. yuzyıl boyunca kucuk ve buyuk yaklaşık 250 savaş yaşanmış ve bu savaşlarda yaklaşık 110 milyon kişi hayatını kaybetmiştir. 20. yuzyılın hemen başında başlayan I. Dunya Savaşı'na 20 ulke katılmış, 10 milyona yakın insan olmuş, savaş sadece cephede değil sivil yerleşim merkezlerinde de buyuk tahribata neden olmuştur. Tarihin en buyuk savaşı olan II. Dunya Savaşı'na ise 110 milyon asker katılmış, bunların 27 milyonu cephede olmuş, sivil nufustan ise 25 milyon insan hayatını kaybetmiştir. Savaş, Atlantik'ten Pasifik Okyanusu'na kadar geniş bir alanda onlarca ulkeyi tahrip etmiştir. Orneğin Almanya'da 1.5 milyon ev yıkılmış, 7.5 milyon insan evsiz kalmıştır; Rusya'da ise 6 milyon ev yıkılmış, 1700 kadar şehir ve kasaba ile 70 bin koy yakılıp yıkılmıştır.39 Yalnız 1990-2000 yılları arasında ise, dunyanın 44 farklı bolgesinde 56 silahlı catışma ve savaş yaşanmıştır.
Kısacası geride bıraktığımız yuzyıl cok kanlıydı. Ne yazık ki, bu kayıplar insanlığı barışa yonelten bir unsur olmaktan cok, askeri yatırımların daha da artırılmasına, savunma butcelerinin cok buyuk boyutlara varmasına neden oldu.
20. yuzyılın onemli savaşlarının maddi maliyetleri de oldukca yukluydu: I. Dunya Savaşı 2.850 milyar dolar, II. Dunya Savaşı 4.000 milyar dolar, Kore Savaşı 340 milyar dolar, Suveyş Savaşı 13 milyar dolar, Vietnam Savaşı 720 milyar dolar, İsrail-Arap Savaşları 21 milyar dolar, Afganistan Savaşı (1979-89) 116 milyar dolar, İran-Irak Savaşı 150 milyar dolara mal oldu...40
Bu yuzyıl boyunca silahlanmaya ayrılan butce de gun gectikce buyudu. 2002 yılında yayınlanan raporlar, dunya ulkelerinin askeri butcesinin yaklaşık 1 trilyon dolar olduğunu gostermektedir. Buna karşılık, 1.2 milyar insan halen gunluk 1 doların altında gelire sahiptir. 113 milyon cocuğun okula gitme, eğitim alma imkanı yoktur. Her yıl dunyada yaklaşık 11 milyon cocuk kotu koşullar ve fakirlik nedeniyle hayatını kaybetmektedir. Aynı koşullar nedeniyle, 48 cocuktan biri olu doğmaktadır.41
Amerika Birleşik Devletleri, yaklaşık 400 milyar dolarlık askeri butcesi ile silahlanma listesinin başında yer almaktadır. (Terorle mucadele kapsamında bu butcenin 45 milyar dolar daha artırılması Kongre'den talep edilmiştir.) ABD'nin askeri butcesi, G7 ulkelerinin toplam askeri giderlerinden daha fazladır.42 ABD'yi 60 milyar dolar ile Rusya, Rusya'yı da 42 milyar dolar ile Cin takip etmektedir.43 Bunlara ek olarak, ABD'nin 40'dan fazla ulkede askeri ussu, BM'in 190 uyesinden 132'sinde ise az veya cok miktarda askeri varlığı bulunmaktadır. Tum bunların yanı sıra yabancı ulkelere yapılan askeri yardımlar da Batılı ulkelerin, ozellikle de ABD'nin butcesinde onemli bir yer tutmaktadır.
Dunyanın tek super gucu olan Amerika'nın ekonomisinin bu kadar buyuk askeri butceyi kolaylıkla karşıladığı duşunulebilir, ancak rakamlar bunun tam tersini gostermekte, bu askeri giderlerin Amerikan ekonomisini oldukca olumsuz bir şekilde etkilediğini gozler onune sermektedir. 400 milyar dolar gibi buyuk bir tutarı savunma giderlerine ayıran Amerika'da, 12 milyonu cocuk olmak uzere, 31 milyon insan aclık sınırında yaşamaktadır. Amerikan nufusunun %3'nun aclık cektiği tespit edilmiştir. Aclıkla yuzyuze olan bu insanların onemli bir kısmı, devletten yardım alamamaktadır. İhtiyac icinde olan bu insanlara yapılan yardım oranında 1994'den itibaren 1/3 oranında bir azalma olmuştur.44
Amerikan yonetimi, İsrail'in guvenliğini sağlamak ve İsrail'e destek olmak gayesiyle her yıl İsrail'e yuz binlerce dolarlık yardımda bulunmaktadır. Kuşkusuz bir ulkenin muteffiklerine destek vermesi ya da başka bir ulkenin muteffiklerinden destek gormesi son derece olağan bir durumdur. Ancak Ortadoğu'da sağlanacak kalıcı barış, bu tarz masrafların en az seviyeye indirilmesini sağlayacaktır. Boylece bu butcenin eğitim, sağlık ve ihtiyac icinde olanların bakımı gibi onemli konulara ayrılması mumkun olacaktır. Amerikan basınında yer alan 'İsrail'in ABD'ye Maliyeti' başlıklı yukarıdaki haberlerde de, Amerika'nın İsrail'e yaptığı mali yardımın boyutları ele alınmaktadır.
Bu rakamlar, dunyada ulkeler ve medeniyetler arası barışın egemen kılınması ve boylece savunma giderlerinin azaltılmasının ne derece aciliyetli olduğunu bir kez daha gostermektedir. İslam Birliği, İslam dunyasıyla ilgili tum catışma ve gerilimleri ortadan kaldırarak kuresel bir barış ve huzur ortamı sağlayacak, sadece Musluman ulkelerde değil dunyanın diğer pek cok ulkesinde de savunma giderlerinin azaltılmasını sağlayacaktır. Boylece silah teknolojisine yapılan yatırım, silahların geliştirilmesine harcanan para, rahatlıkla eğitim, tıp, bilim, kultur gibi alanlara kaydırılabilir. Askeri butceden yapılacak kısıtlamalar ile aclık, fakirlik, ekolojik bozulma, salgın hastalıklar gibi dunyanın geleceğini tehdit eden sorunlarla mucadeleye daha cok kaynak ayırma imkanı olacaktır. Guvenlik endişesinin buyuk olcude ortadan kalkmasıyla, toplumların refah seviyesini yukseltecek, yaşam kalitesini artıracak uygulamalar hayata gecirilecektir. Kultur ve eğitim projelerine ayrılan butce daha da artırılabilecek, ruhen sağlıklı, fiziken guclu, sevgi ve merhamet anlayışı gelişmiş, hoşgorulu nesiller yetişecektir.
Bu barış ortamı, gunumuzde ozellikle, İslam dunyası ile yakından ilgili olan uc sorunlu bolgede, yani Kafkasya, Balkanlar ve Ortadoğu'da ivedilikle gereklidir. Gunumuzde bu bolgelerin hepsinde askeri varlığı bulunan Amerika, Arap-İsrail sorunu nedeniyle de her yıl İsrail'e buyuk bir fon aktarmaktadır. Guclu İsrail lobisinin ABD'nin ozellikle dış politikası uzerindeki tek taraflı etkisi, Kongre'den her yıl bu ulkeye yapılan yardımların miktarında da rol oynamaktadır. Ekonomist Thomas Stauffer, yaptığı araştırmayla, İsrail'in ABD butcesinde 1973 yılından itibaren toplam 1.6 trilyon dolar gidere neden olduğunu ortaya koymuştur. Bugunun nufus oranına bolunduğunde bu, kişi başına 5.700 dolar anlamına gelmektedir.45 Elbette, ABD muttefiklerine yardımda bulunabilir. İsrail'e olduğu gibi diğer ulkelere de ceşitli yardımlarda bulunulmaktadır, ancak İsrail'e yapılan yardıma gosterilen temel gerekcelerin ortadan kaldırılması, Amerikan ekonomisi icin olumlu bir gelişme olacağı gibi, İsrail vatandaşlarının geleceği acısından da onemlidir. Siyonist ideolojinin en onemli propagandalarından biri, İsrail devletinin komşuları tarafından surekli tehdit edildiği ve bu nedenle korunmaya ihtiyac duyduğudur. İsrail'in komşu Arap ulkeleri ile savaşlar ve catışmalar yaşadığı, halen bazı gerginliklerin devam ettiği doğrudur. Ancak bu durum, tek taraflı olarak oluşmamıştır. Siyonizmin etkisiyle, İsrail devleti saldırgan ve şiddeti korukleyen bir politika izlemiştir.
Mevcut durumun değişmesi ve her iki halkın da guvenlik bulacağı bir barış ortamının tesis edilmesi ise hic de zor değildir. İslam Birliği'nin kurulması, bolgeye barışı getirecek onemli bir adım olacaktır. Bu birliğin oluşturulmasıyla, hem Ortadoğu'da hem de tum İslam coğrafyasında yaşayan Hıristiyanların ve Yahudilerin hakları en iyi şekilde korunacak, bu korumanın sağlanabilmesi icin Batı dunyasının ayrı stratejiler geliştirmesine, ozel butceler ayırmasına gerek kalmayacaktır.
Enerji Kaynaklarının Guvence Altına Alınması
20. yuzyılın ilk yarısında komurden sağlanan enerji cok onemliydi, ikinci yarıya ise petrol enerjisi damgasını vurdu. İlk yarıda, sanayide komurden sağlanan buhar gucu kullanılırken, II. Dunya Savaşı sonrasında, motor teknolojisi ve petrol kullanımı artmıştır. 20. yuzyılın sonuna doğru ise doğal gaz yeni bir guc kaynağı olarak ortaya cıktı ve dunya ekonomisi uzerinde belirleyici bir rol oynamaya başladı.
Bugun bu iki kaynağa, petrole ve doğal gaza sahip ulkelerin, uretim miktarları, siyasi koşulları, teknik imkanları dunya ekonomisi acısından kritiktir. 1973 yılında yaşanan petrol şoku, petrolun dunya ekonomisi uzerindeki etkisini gosteren bir ornektir. Petrol fiyatının bir anda aşırı artması, ekonomide kargaşa ve gerilemeye neden olmuş, bu durum tum dunya ulkelerini etkilemiştir. Benzer şoklar, 1973'den sonra da birkac kez yaşanmıştır.
Bu nedenlerle Batı'nın İslam dunyası ile ilişkisinde, Musluman ulkelerin petrol, doğal gaz gibi enerji kaynakları ya da değerli elementler ve madenler acısından oldukca buyuk rezervlere sahip olmaları onemli bir rol oynamaktadır. Bu ulkelerin jeo-stratejik konumları da bir diğer onemli husustur. Batı dunyası, bu kaynaklar uzerinde soz sahibi olabilmek ve bu coğrafyada etkin bir konuma gelerek gucunu pekiştirmek icin farklı stratejiler geliştirmekte, ancak kimi zaman emperyalist zihniyetin kalıntısını taşıyan bu stratejiler Musluman topraklardaki huzuru ve duzeni bozmaktadır. İstikrarın bozulması, doğal olarak Batı dunyasının menfaatlerini de olumsuz yonde etkilemektedir.
Dunya ekonomisinin başta Basra Korfezi bolgesi olmak uzere, İslam coğrafyasından ihrac edilen petrol ve gaza bağımlıdır. Sadece Basra Korfezi bolgesi, bugune kadar keşfedilmiş dunya petrol rezervlerinin 2/3'sini barındırmaktadır. Dunya petrol rezervlerinin %11'i Irak, %9.6'sı Birleşik Arap Emirlikleri, %9.2'si Kuveyt, %8.6'sı İran, %13'u diğer OPEC ulkelerine ve geri kalan %22.6'sı da dunyanın diğer ulkelerine aittir. Ustelik yapılan araştırmalar, Korfez bolgesinin petrol ihracatının 2000 ile 2020 yılları arasında %125 artacağını gostermektedir.
Elbette bu bolgelerde istikrar ve barışın hakim olması, demokratik sistemin en duzgun şekilde işlemesi bu kaynaklardan en iyi şekilde yararlanılmasını sağlayacaktır. Bu da İslam Birliği'nin tesis edilmesi ile mumkundur.
Gunumuzde, ABD gunde yaklaşık 20 milyon varil petrol tuketmektedir. 1950'lerde dunya petrol uretiminin %52'sini karşılayan ABD, bugun gunluk tuketiminin %53'unu dış ulkelerden ithal etmektedir. Araştırmacılar, ABD'nin petrol rezervlerinin 20 yıl icinde tukeneceğini ongormektedirler. ABD tarafından ithal edilen petrolun %24'u ise Ortadoğu kaynaklıdır, dolayısıyla Korfez bolgesi ABD'nin geleceği icin onem taşımaktadır. Aynı şekilde, Kafkasya'da bulunan rezervler de hem ABD hem de dunya ekonomisi icin onemlidir. Avrupa ulkelerinin, bu topraklardan ihrac edilen petrol ve doğal gaza bağımlılığı ise daha buyuktur. Bu bolgelerin, Batı dunyasının enerji guvenliği icin taşıdığı onem, bolge ulkeleri ile Batı arasında iş birliğini gerektirmektedir. Bu iş birliklerinin kurulabilmesi ve yurutulebilmesi icin, bolge ulkelerinin kulturel ve ekonomik olarak kalkınmasının mutlaka desteklenmesi gereklidir. Zengin kaynakların bulunduğu bolgelerde istikrar ve barışın hakim olması, demokratik sistemin en duzgun şekilde işlemesi bu kaynaklardan en iyi şekilde yararlanılmasını sağlayacaktır. Bu bolgelerde kargaşa olması, duzenin bozulması hem kaynakların cıkarılmasını ve uretimini engelleyecek hem de bu kaynakların diğer ulkelere ulaşımında pek cok zorlukla karşılaşılmasına neden olacaktır. Guvenlik gerekcesiyle, soz konusu hammadde kaynaklarına ulaşmanın belli donemlerde ne kadar zorlaştığı bilinen bir durumdur. Ya da, cok daha ekonomik ve kısa guzergahları kullanma imkanı varken, yine aynı nedenle daha masraflı ve uzun yollardan nakliyenin gercekleştiriliyor olması da halledilmesi gereken bir sorundur. Tum bu sorunlar, İslam Birliği'nin bolgeye getireceği guvenlik ile cozume kavuşacaktır.
İslam Birliği, bu kaynakların en verimli şekilde kullanılmasında ve kaynakların değerlendirilmesinde İslam ulkelerinin olduğu kadar diğer toplumların da hicbir zarar gormeyeceği bir modelin geliştirilmesine katkıda bulunacaktır. Her konuda olduğu gibi ekonomik olarak da ittifak halinde hareket edecek olan Musluman ulkeler, kaynakların kullanımı konusunda da ortak bir politika belirleyeceklerdir. Adalete dayalı bu politikanın, farklı yonetimler tarafından ihlal edilmesi mumkun olmayacaktır. Bu da, başta petrol uretimi ve fiyatları olmak uzere dunya ekonomik dengeleri acısından son derece onemli olan hususlarda, istikrarlı ve dengeli bir siyaset izlenmesini sağlayacaktır.
Batı'ya Duşen Gorevler
Her ulke dış politikasını belirlerken, oncelikli olarak kendi menfaatlerinin zarar gormeyeceği, halkına ve ulkesinin geleceğine fayda sağlayacağına inandığı bir siyaset izler. Ancak temel ahlaki koşul, bir ulkenin kendi menfaatleri icin diğer halkların menfaatini engellememesi, onlara zarar vermemesidir. ABD'nin ve Batı dunyasının Musluman ulkelerle olan ilişkisinde de bu durum gecerlidir. Ancak kimi zaman bazı Batılı ulkeler, İslam dunyasını ilgilendiren politikalar geliştirirken yalnızca kendi menfaatlerini duşunmekte, Musluman halkların en temel ihtiyaclarını dahi goz ardı edebilmektedirler. Bu da, bazı Musluman ulkelerde belli cevrelerde bir Batı karşıtlığına neden olmakta, iki medeniyet arasında karşılıklı bir tedirginlik ve endişe başgostermektedir. Oysa her iki tarafın endişelerini ve korkularını tamamen ortadan kaldırmak mumkundur.
Bunun icin Batılı hukumetlerin, ozellikle de Amerikan yonetiminin, bazı "medeniyetler catışması" heveslisi guc merkezlerine karşı dikkatli olması, bunların telkinlerinin etkisinde kalmaması gerekmektedir. Bu guc merkezlerini şoyle sıralayabiliriz:
1) Dunyaya Sosyal Darwinizm Gozuyle Bakan Sertlik Yanlılarının Yanılgıları
Bazı milletleri bir tur gelişimini tamamlayamamış maymun olarak goren Batılı emperyalistler, bu goruşlerine Darwinizm'den destek buluyorlardı. Darwinizm'in sapkın iddiasına gore Avustralya'nın yerli halkı Aborjinlerin de dahil olduğu bazı halklar, henuz gelişimini tamamlayamamış insan ırklarıydı ve bu yuzden beyaz ırktan aşağıydılar.
Bu, Batı dunyası icinde halen zaman zaman etkisini gosteren ve Batılı toplumlar dışındaki halkları "ilkel" olarak değerlendiren zihniyettir. Bu bakış acısı, 19. yuzyılda ve 20. yuzyılın başında Batı ulkelerine hakim olan ve sozde bilimsel desteğini evrim teorisinden alan, emperyalist zihniyetin kalıntısıdır. Bilindiği gibi Darwin, bu bilim dışı teorisi ile insanların maymunlar ile ortak atadan geldiğini one surmekteydi. Bu iddiayı ortaya atarken de, insan ırkları arasında buyuk bir eşitsizlik olduğunu, bazılarının cok ileri duzeyde evrimleştiğini, bazılarının ise hala "yarı maymun" durumunda olduğunu iddia etti. Modern bilim tarafından tamamen curutulmuş olan bu teori, ortaya atıldığı donemde pek cok cevre tarafından kabul gordu. Batılı emperyalistler de diğer milletleri somurgeleştirirken ve hatta koleleştirirken kendilerini haklı gostermek icin, Darwin'in bu sozde bilimsel iddialarını kullandılar. Batılı "beyaz ırkın" ustun olduğunu one surup, sozde "yaşam mucadelesi icindeki" diğer ırkların aşağı olduklarını soyleyerek, bu halkları somurmelerini meşrulaştırmaya calıştılar. Somurgecilik faaliyetleri butun hızıyla devam ederken, bu halklara "medeniyet" goturduklerini one surduler. Bunun ne kadar buyuk bir yanılgı olduğu bir sure sonra acığa cıktı. Bilimin ilerlemesiyle Darwin'in teorisinin hicbir bilimsel değer taşımadığı ve buyuk bir aldatmacadan ibaret olduğu ortaya cıkarken, emperyalistlerin de gittikleri topraklara medeniyetten cok zulum goturdukleri goruldu. Ne var ki, emperyalist zihniyetin ve Darwinist mantığın etkileri gunumuze kadar sınırlı da olsa devam etti.
Gunumuzde de Batı dunyası icinde, bu carpık mantıkların etkisi altında kalan kimi cevreler, Batı'nın diğer ulkelerle ilişkilerini belirlerken kendilerinin ve medeniyetlerinin ustun olduğu iddiası ile yola cıkmaktadırlar. Bu, gerilime neden olacak, mevcut sorunları cozumsuzluğe itecek cok buyuk bir yanılgıdır. Hem Batı medeniyeti hem de İslam medeniyeti cok koklu medeniyetlerdir. Hatta, kitabın başında vurguladığımız gibi, Batı medeniyeti İslam medeniyetinden derinden etkilenmiştir. Kulturler ve medeniyetler arasındaki farklılıklar, birer ustunluk konusu veya catışma malzemesi yapılmamalı, tam tersine farklı medeniyetler birbirlerinin tamamlayıcısı ve destekleyicisi olarak gorulmelidirler.
Ote yandan, savaşları ve uluslararası gerginlikleri "iyi bir silah pazarı" olarak goren, sırf ekonomik kazanclar uğruna insanları olume suruklemek isteyen bazı "askeri-endustriyel kompleks" temsilcilerinin telkinlerine karşı da son derece temkinli davranılmalıdır.
2) Militan Bir Hıristiyanlık Savunan Cevrelerin Yanılgıları
Hıristiyanlık bir sevgi ve barış dinidir. İncil'de Hıristiyanlara duşmanlarını bile sevmeleri, tum insanlara iyilik yapmaları emredilir. Gunumuzde dunyadaki pek cok Hıristiyan da bu oğutlere uymakta, barışcıl bir ahlak sergilemektedirler. ABD'deki kiliseler ve Hıristiyan kanaat onderlerinin coğu da yine bu cizgidedir. Ancak ote yandan Ortacağ'daki Haclı zihniyetini koruyarak İslam'a karşı son derece saldırgan ve haksız yorumlar yapan bazı Hıristiyan liderler de vardır. Bunlar bir yandan soz konusu hatalı yorumlarıyla Muslumanları taciz ederken, bir yandan da Eski Ahit'e birtakım anlamlar yukleyerek yakın gelecekte Muslumanlar ile Batı dunyası arasında bir savaş yaşanacağını, daha da kotusu, yaşanması gerektiğini savunmaktadırlar. İsrail'in radikalleriyle de paralel bir "stratejik vizyon" taşıyan bu Hıristiyanların yanılgılarının, sağduyulu Hıristiyanlar tarafından kendilerine gosterilmesi gerekmektedir. Haclıların 1000 yıl once yaptıkları hatayı, bugun bazı Hıristiyanlar tekrarlamaya heveslenmemelidirler.
3) Radikal Siyonistlerin Yanılgıları:
Haham Meir Kahane
Haham Meir Kahane'nin kurduğu. İsrail'de "Kach", Amerika'da ise "Jewish Defence League" adı altında faaliyet gosteren radikal orgutun Filistin'de Muslumanlara yonelik ceşitli eylemleri olmuştur. Kahane'nin duşunceleri arasında; Yahudilerin tum ırklardan ustun olduğu ve diğer ırkların ("goyim") bir tur hayvan statusu taşıdığı; işgal altındaki topraklardaki tum Arapların "etnik temizliğe" tabi tutulması gerektiği gibi fanatik fikirler vardır. 1994 yılında Hz. İbrahim Camisi'nde sabah namazı kılan Muslumanların taranması bu fanatik grubun eylemlerinden biridir. Bu hunharca saldırıda 67 Musluman hayatını kaybetmiş, 300'u de yaralanmıştır.
İslam'a karşı bir tur "Haclı Seferi" duzenlenmesini hedefleyenlerin başında ise, İsrailli radikal politikacılar ve onlar gibi duşunen ABD'deki İsrail lobisi gelmektedir. Bunlar, İsrail'in Ortadoğu'daki varlığını koruması icin, işgal ettiği topraklardan cekilerek Arap-İslam dunyası ile barışması yerine, sert ve tavizsiz politikasını surdurmesi gerektiğini duşunmektedirler. 1920'lerde faşizan Siyonist lider Jabotinsky'nin ortaya attığı "Demirden Duvar" (Iron Wall) stratejisi gereğince, İsrail'i modern bir Sparta'ya* donuşturmek, ABD'yi de bu savaş devletinin en buyuk hamisi yapmak niyetindedirler.
Bu radikal Siyonist goruşe karşı da Amerikan yonetimi dikkatli olmalıdır. Ote yandan, İsrail'in gercek Yahudi inancının gerektirdiği gibi "barış savunucusu" olması gerektiğini savunan, Araplar ile Yahudiler arasında barış isteyen dindar veya liberal Yahudiler de, soz konusu radikal Siyonist eğilime karşı tavır almalı, dunyayı catışmaya suruklemek isteyenlere engel olmalıdırlar.
Bunlar, bir "medeniyetler catışması"nı onlemek icin Batı'nın engel olması gereken eğilimlerdir. İslam dunyasındaki en temel meselelerden biri ise, baştan beri belirttiğimiz gibi, dağınıklıktır. Musluman ulkeleri temsil eden merkezi bir otoritenin eksikliği, Batı dunyasının Muslumanlarla kurdukları ilişkiyi doğru bir zemine oturtmasını zorlaştırmaktadır. Kimi zaman istisnai uygulamalar tum Muslumanlara mal edildiği, kimi zaman da tum İslam dunyasını ilgilendiren konular munferit olaylar olarak değerlendirildiği icin yanlış stratejiler geliştirilmekte, hem İslam dunyasında rahatsızlık uyandıran hem de Batı dunyasında karışıklığa neden olan durumlar yaşanmaktadır. Boyle durumlarda, Muslumanların ortak kanaatini ve talebini ifade eden, Muslumanların haklarını koruyup, Batı dunyasına yol gosteren bir kurumun olmaması onemli sıkıntılara neden olmaktadır. Bu da İslam Birliği'nin kurulmasının onemini bir kez daha bizlere gostermektedir
__________________
Din VE diGER ulkeler arasındakı baglantı!!
Dini Bilgiler0 Mesaj
●35 Görüntüleme
- ReadBull.net
- Eğitim Forumları
- İslami Bilgiler
- Dini Bilgiler
- Din VE diGER ulkeler arasındakı baglantı!!