Hz. Peygamberin Risalet Yonu


Rasulullah risalet yonuyle bir takım gaybî sırlara mazhardır. Bunun en buyuk delili başta kurandır. Kuranı Kerimde bunun cok orneklerine rastlamaktayız. Mesela: Hudeybiye barışı donuşunde nazil olan Fetih Suresinde, sefere katılmayan munafıkların ne gibi mazeret uyduracakları peygambere haber verilmişti:
"Geride kalanlar sana "mallarımız ve cocuklarımız bizi alıkoydu. Bizim icin istiğfar et" diyecekler. Onlar dilleriyle kalblerinde olmayan şeyi soyluyorlar" (Fetih, II).

Benzeri bir durum Tebuk seferine katılmayanlarla ilgili: "(Seferden geri kalan munafıklar) onlara donduğunuzde size ozur beyan edecekler. De ki: Ozur beyan etmeyin. Size inanmayacağız. Allah bize, durumlarınızı haber verdi" (Tevbe, 94).

Keza, Hz. Peygambere munafıkların bir takım halleri vahiyle bildirilmektedir:
"Onlar "başustune" derler. Yanından ayrıldıktan sonra bir kısmı gece senin dediğinden başkasının kurar" (Nisa, 81).

"İnsanlardan bir kısmı vardır ki, dunya hayatı hakkında soyledikleri hoşuna gider. Kalbindekine Allahı şahit tutar. Halbuki o, hasımların en yamanıdır. Donup gitti mi (senden ayrılıp bir iş başına gecti mi) yeryuzunde fesat cıkarmaya, harsı ve nesli helak etmeye calışır" (Bakara, 204-205).

Şu olay da, Hz.Peygambere gelen gaybî bilgiyi teyid etmektedir:
Ebu Àmir, Hz. Peygamber Medineye gelmeden once Hristiyanlığı din olarak secen ve ruhban olarak yaşayan birisidir. Rasulullah Medineye geldiğinde kendisinin reislik ve saltanatı sona erdiğinden, peygambere duşman kesilir. Muşriklerle beraber hareket eder. Huneyn mağlubiyetinden sonra Şama kacar. Oradan Medine munafıklarına "Elinizden geldiğince silahlanın. Benim icin de bir mabed yapın. Ben Rum Kayserine gidiyorum. Oradan buyuk bir ordu ile gelip Muhammed ve arkadaşlarını surup cıkaracağım" diye haber gonderir. Munafıklar da, boyle bir mescidi yapıp, acılışına Peygamberi davet ederler. Rasulullah gelmeye hazırlanırken, gelen ayetler durumu Rasulullaha haber verir: (VÂhidî, Esbabun-nuzul, s.264)

"Onlar o kimselerdir ki, zarar vermek, kufru yaymak, muminler arasına ayrılık sokmak ve daha onceden Allah ve Rasulu aleyhinde savaşmış olana yataklık etmek icin bir mescid edindiler "iyilikten başka birşey murad etmedik" diye yemin de ederler. Fakat Allah şahittir ki, bunlar gercekten yalancıdırlar. Orada asla namaz kılma !..." (Tevbe, 107-108)

Şu ayet, Hz. Peygamberin ilahî vahiyle bir kısım gaybî bilgiye mazhariyetinin en acık delillerindendir:
"Peygamber, eşlerinden birine gizlice bir sır soylemişti. Fakat eşi, bunu başkasına haber verdi. Allah bunu, peygamberine bildirdi. Peygamber, bir kısmını soyleyip bir kısmından vaz gecmişti. Peygamber bunu haber verince eşi "bunu sana kim haber verdi" dedi. Peygamber, "Alim ve Habîr olan Allah haber verdi" dedi" (Tahrîm, 3)

Buharide zikredilen rivayetten Rasulullahın bu ik zevcesinin Hz. Hafsa ve Hz.Aişe, olduklarını oğrenmekteyiz. (BuhÂrî, Tefsîr, 66/3)

Mumtekine suresinin iniş sebebi de Rasulullahın gaybdan talimat aldığının bir misalidir.

"Ey iman edenler! Benim ve sizin duşmanınızı dostlar edinmeyin" diye başlayan sure, HÂtıb B.Ebi Beltea dolayısıyla inmiştir. Şoyle ki:
Bedir gazilerinden olan HÂtıb, Medineden Mekkeye gelen SÂre ismindeki kadına bir mektub verir. Mektubda, Hz.Peygamberin Mekkeyi fethe hazırlandığını haber vermektedir. Kadın Mekkeye doğru yol alırken, Hz.Cebrail durumu Rasulullaha bildirir. Rasulullah, bir kısım ashabını cağırır. "Filan yerde Mekkeye giden bir kadın bulacaksınız. Uzerinde HÂtıbın bir mektubu var. Mektubu getirin kadını ise, bırakın yoluna devam etsin" der. Giderler, kadını bulurlar. Kadın once inkÂr ederse de, sonunda sacında sakladığı mektubu vermek zorunda kalır.

Rasulullah, HÂtıbı cağırtıp "niye boyle yaptığını" sorar. HÂtıb der: " Ya Rasulullah, İslama girdikten sonra kufre donmuş değilim. Yanlız. mekkeli muhacirlerin herbirinin Mekkede aşiretini koruyacak kimsesi var. Benimse yok. Kimsesi olmayan birisiyim. Ailem de onların arasında. Onlara yardımcı olmak istedim. Bildim ki Allah Mekkelilerin cezasını verecek. Mektubum ise, onlardan bu cezayı gidermeyecek " (VÂhidî, Esbabun-nuzul, s.441-442; BuhÂrî, Tefsîr, 60/1)



Doc. Dr. Şadi EREN
__________________