ALIŞILMADIK BİR KENT MASALI
Ses sustu... Gece sustu... Ay sustu... Bir tek yıldızlar konuştu gozlerinde parlayarak.
Coban yıldızı dedi:
- Birleşse butun yıldızlar, ele ele tutuşsa, birlik olsa ve buluşsa guneşle, sonra dolsa gonlune, gururun ve kibrinle kilitlediğin kalbini aydınlatamazlar.
Yolcu dedi:
- Ey karanlıklarıma duşen, baktıkca gozlerimde parlayan yıldız, soyle bana, kendimin neresindeyim, halimin adı ne, nedir benim sonum?
Yıldız dedi:
- Halin gururdur ey yolcu, halin yıkımdır, halin en olunmaz duruşudur kalbinin. Yolunsa, kendinin gerceği, gerceğin yalanıdır.! Bu kibrinle, bencilliğinle, sonun husran, hayatın hicrandır... Alcakta gorduklerin efendi, yuksekte gorduğun benliğinse koledir.
Şaşırdı genc adam. Temiz ve aydınlık sandığı şey, kendisinin kirli ve karanlık golgesiydi. Bu kacmak istediği bir gercekti. Ofkeden geceyi tekmelemeye başladı. Oysa, geceden daha karanlıktı duşunceleri. Karanlığı bile korkutan kabusları vardı.
- Ah! dedi... Ey ofkemi artıran, geceme kargaşa duşuren yıldız. Ah bir yetişebilsem sana, yetişebilsem gokyuzune, tutabilsem dalından, ellerimle koparabilsem asılı bulunduğun geceden seni, sonra sığdırabilsem avucuma ufleyip sondururdum ışığını.
Parlayarak devam etti coban yıldızı sozlerine:
- Senin sondurmek istediğin benim değil, yoluna kılavuzluk edenin ışığıdır. Kendine duyuramadığın sesin, kabullenmek istemediğin gerceğin parlaklığıdır. Senin sondurmek istediğin gecenin ayı, gunduzunun guneşidir. Ey! ofkesiyle boşluklara savrulan, aydınlığına kendi elleriyle perde ceken bicare, ne acıdır ki; guneş hicbir şeyi ayırt etmeden herkesin uzerine doğuyor. Yağmur hicbir şeyi ayırt etmeden her şeyin ve herkesin uzerine yağıyor. Etrafına misk kokuları yayan gul bahcelerine de, senin tarumar ettiğin ve etrafına pis kokular yayan gonul bahcene de...Ama sen hÂla kendi sesini susturan, gercekleri yalan bilen, doğrulara kulak tıkayan nefsin yuzunden seslere kulak tıkıyorsun. HÂl acmayacak mısın anahtarı sende olan, gercekliğini kilitlediğin benlik kapılarını?
Duşundu yolcu... ki o yıldız kendisi gibi nice yolcuya kılavuzluk etmiş, nice bilmeze yol gostermişti. Neydi onu boyle duşunduren? Bir sure sonra sakinleşti....
Dedi:
- Anlat bana ey gecemin feneri, yolumun işareti anlat bana, ben kimim, kendimin neresinde duran bencilim?
Dedi coban yıldızı:
- Anlatmakla değil duşunmekle anlarsın, bakmakla değil istemekle gorursun kendini. Gururunla değil, sevginle buyutursun gonul bahcenin tarumar edilmiş gullerini. Zorla değil, sabrederek kavrarsın zamanın anlamını. Şohretinle değil, insanlığınla kazanırsın dostlarının guvenini. Ofkenle değil, tevazuunla yenersin duşmanın nefretini. Sesinle değil, sozunle dinletirisin insanlara kendini. Sen ancak kendinin yıkımı olan kibir ve gururdan vazgecince kendin olursun. Vazgecmek isteyince kendine yol bulursun..
Dedi yolcu:
- Soyle bana ey sozleri gonlumde, ışığı goz bebeklerimde parlayan yıldız. Susma soyle, yok mudur benim icimde benden bir parca? Yokmudur, benden bana bir yol?Yok mudur, beni ben yapacak bir anlamım?
- Ey karanlık gecede aydınlığını arayan yolcu.! Sen şerefini zelil eden, vezirken rezil olan, rezilken vezir olanlardansın. Insanlardan bir insansın. Topraktansın, cansın. Bulmak icin aramak, gormek icin bakmak, yurumek icin adımlamak, bitirmek icin başlamak şarttır. Ama asıl gerekense istemektir, istemeden yapmak yalnızca yaptığını sanmaktır. Şimdi soyle bana, gerceğini arayan, geceme yoldaş olan kişi soyle. Senden sana bir yol bulmayı, tarumar edilen gonul bahcenin bahcıvanı olmayı, koleyken efendi olmayı istiyor musun?
Yolcu ilk kez gulumsedi. Tebessum tadında hemde. Colde kaybettiği devesini bulan adam gibi, susuzluğu dinmiş yurek gibi gulumsedi. Aclığı dinmiş fakir gibi, ucmayı yeni oğrenmiş kuş gibi mutlu ve ozgur hissetti kendini.
Dedi:
- Senki; nice yolcuya kılavuzluk etmiş, nice kaybolanı yurduna kavuşturmuşsun. Senki, nice karanlıklara ışık olup duşmuşsun. Banada, beni bulabileceğim en kısa yolu goster. Goster ki, omrumun aydınlığı karanlıktan sıyrılıp aydınlığın sonsuz ufuklarına yelken acsın.
Coban yıldızı dedi:
Senin aradığın gururdan kaleleri yıkmak, kibirden dağları aşmaktır ey yolcu, senin aradığın mevlanayı dondurenin, yunusu yollara duşuren sevdanın arayışıdır. Sonu kafdağına uzayan cetin bir yoldur. Bu yol seni, sabrını sınamak icin sarp kayalardan, dik yokuşlardan ucurumların kenarına goturur. Sana giden bu uzun yol umduklarından umudunu kestirir. Sınar senin vefanı. Dayanabilirmisin zorluğuna?
- Yol uzundur ey yıldız. lakin yolun sahibi yola cıkmayı goze alandır dayanabilirim dedi heyecanla.
- Bu uzun yolda aradığın ummandır. Lakin karşılaşacağın bazen durgun su, bazen fırtınadır. Bu uzun yolda aradığın deryadır. Bazen seyrine doyum olmayan, bazen insanı yutan muammadır. Kaptanıda, tayfasıda sen olan pusuladır. Kavuşabilirmisin yaşamın sakin limanlarına, varabilirmisin yureğinin tarumarlıktan kurtulmuş etrafına misk kokuları yayan temiz kıyılarına.
- Bilirim yol uzun hayat kısadır. İnancım yola ram olmaktır. Yolum kendim, kılavuzum yaradandır. Varırım dedi genc adam inancla...
- Aradığın kendinsin ey yolcu, aramak insanı mecnun edendir, nefsin isteklerinden vazgecmek leyladan vazgecmektir. Aşabilirmisin Leylasız gururun kavurucu collerini.
- Bundan sonra aramak duşer payımıza, arınmak duşer. Sararmış gonul bahcelerimizi yeşertmek duşer. Benden bana yol bulacaksam duştuğum coller vaha, icimi kavuran susuzluğum sudur, aşabilirim dedi cesaretle...
Yıldız emindi artık, kendine giden yolu bulanın aydınlığıyla biraz daha parlıyordu gokyuzunde.
- Yolcu devam etti sozlerine. Ben bildim ki; Sabrı kaybetmek yolu kaybetmektir, Başım onde olsada mutevazılığım cennetim, gururum bencilliğim cehennemdir. Ben bildim ki beni istiyorum, beni esir alan bencilliğimi değil. Ben bildim ki benim aradığım, İbrahim’ in ateşini bahcelere cevirenin inancıdır. Benim aradığım Yusuf’un zindanını saraya cevirenin inancıdır. Sustu sonra....
Bu sozleri duyan butun yıldızlar Gokyuzunde el ele tutuşmuş hep birlikte daha fazla parlamak, en belirgin hale gelmek icin birbiriyle yarışıyorlardı. Gokyuzu icin bundan daha sevindirici bir şey olamazdı. Bu gece zifiri karanlığın aydınlığa donuştuğu muhteşem bir geceydi.
Coban yıldızı dedi:
- Artık yureğindeki duygular geceye şarkılar terennum ettirecek kadar ay oldu, karanlıklılara aydınlık olacak kadar guneş ve yoluna yolcu olacak kadar arkadaş oldu. Sen kendi yolunu goren ve yolda ilerlemeye başlayan, kendi gerceğini arayansın. Ama her şeye rağmen sakın kendimin yolunu buldum deme, yalnızca kendime giden yolda yurumeye başladım de. Cunku bu yolda ilerledikce bulacağın ve kilidini emek vererek acman gereken paha bicilmez hazineler var. Bu hazineler şu anda bulduklarından cok daha kıymetlidir. Sakın sabrımın sınırı yoktur hepsini ararım bulurum deme... yalnızca sabırlıyım de, cunku emek vererek bulduğun tevazu madenini, nefsinin sana sunacağı ve emek vermeden, sabra gerek duymadan kazanacağın gosterişli ama faydasız bedbaht tahtlara teslim edebilirisin.
Sakın yanılmam deme, yalnızca yanılmamak icin bilmeliyim de. Cunku bilginin derinliklerine indikce bilmeyi, bilmenin derinliklerine indikce anlamı, anlamın derinliklerine indikce yukselmeyi başarabilirsin. Ama unutma ki avcıların hedefi yerde surunenler değil, yuksekte ucanlardır. Sen kendinin avcısı olmalısın ve nefsinin malayani isteklerini avlamaya calışmalısın. Yoksa benlik kaygının seni avlamak icin atacağı zehirli okları, beğendiğin bir hediye olarak kabul edebilirsin.
Unutma ki nefsinin arzusu ateş, onunla savaşmaksa gerceğe kole olmaktır. Unutma ki gerceğin kolesi olmak, nefsinin efendisi olmaktır. Nefsinin efendisi olmaksa seni kendin yapan tek gercektir.
- Ben dedi genc adam gozyaşlarına engel olamayarak, ben artık bir yanı Yusuf olan, zindanı saray olanım, bir yanı Ibrahim olan ateşi bahce olanım, bir yanı Eyyup olan hasreti sabır olanım, bir yanı yabancı olan oz yurdunu arayanım. O’nun icin bu yolda yurumeye başlayanım. ....!
Gece, ses, ay derken artık yıldızlarda susmuştu. Coban yıldızı bile. Yolcuysa gokyuzune baktıkca gozlerinde parlayan butun yıldızların anahtarı elinde olmasına rağmen bugune kadar acamadığı gerceğin kapılarından kalbine dolduğunu hissediyordu. Onlara baktıkca gozlerinde parlayan aydınlık, kalbini parlatıyordu...
Gece bitmiş bulbullerin otuşu sabahı mujdeliyordu. O duşunuyordu.Bilinmezin ardında bir sır vardı. Anahtarı hep bizde olan bir sır. Gerceği unutarak doğruluğun butun mahremiyetini kilitlediğimiz kapının nerede olduğuna dair bir sır.
Seher vaktiydi, gece ben demekten vazgecenin secdede bizler icin dua etmesiyle son bulmuştu. Bu ilk sınavıydı onun, gectiği ilk sınavdı. ...kalbimin kapılarını bana acana.... diye başladı duasına. Guneş karanlık ufukları aydınlığa buruyerek, etrafa misk kokuları yayan yolcunun gonul bahcelerinden yansımıştı yeryuzune.
Coban yıldızıysa gulumsemek icin gunun bitmesini bekliyordu. Ve bu gece her zamankinden daha cok parlayacağım diyordu sevincle.Yıldızları sozlerine şahit tutarak...
Yıldızlarsa elele tutuşmuş, birlik olmuş ve guneşle buluşarak doğruluğun kapılarını kendine acanın yureğinde şarkılar terennum ediyorlardı....

biraz uzun ama okumaya deger
__________________