İnsanın kendi gecmişi ile ilgilenmesi, şuphesiz aklın gereğidir. Dunyaya nereden ve nasıl geldiğini bulmaya calışması gayet tabiidir. Ancak, bu tip soruları nasıl cozecek, konu ile ilgili dokumanları neyle tartıp değerlendirecektir? Sadece mucerret akıl bu soruları cevaplandırmaya kafi midir?
Bu konunun acıklığa kavuşması icin once aklın calışma prensibinin bilinmesi gerekir; Akıl, hadiseleri değerlendirme ve yorumlamada, duyu organlarıyla alınan bilgileri mantık suzgecinden gecirir. Duygu organlarının gorevi farklı olduğu gibi, tesir sahaları da sınırlıdır. Kulağımızla butun sesleri işitebiliyor muyuz? Hayır! Sadece titreşimleri 20 ile 20.000 arasındaki sesleri alabiliyoruz. Nitekim goz de ancak belli dalga boyundaki ışıkları secebiliyor. Yedi renkli bir daireyi hızla dondurunce beyaz goruruz. Beyaz ışık da renk tayflarına ayrılınca yedi renk olarak karşımıza cıkar. Demek ki, goz aldanabiliyor. Bir başka misal; sıcak sudan cıkan elimizi ılık suya batırınca, bu suyun soğuk olduğuna hukmederiz. Ama hakikatte su ılıktır.
Aslında burada aldanan ne gozdur, ne de el. Beyin, bu duyu organlarından gelen bilgilere dayanarak hukumler cıkarmıştır. Yani, her iki halde de yanılmış olan beyindir.
Herhangi bir konu hakkında akıl; “tume varım” ve “tumden gelim” metotlarıyla değerlendirme yapar ve bir hukme varır. Bu hukum gercek bir hukum olmayabilir de. Zira, daha sonra duyu organlarının akla vereceği malzemenin değişmesiyle aklın ortaya koyacağı kıymet hukumleri de değişebilecektir. Cunku, tesir sahaları sınırlı olan duyu organlarından elde edilmiş bilgilerin de eksik olacağı tabiidir. Yetersiz bilgi ile aklın yeterli hukum cıkarması beklenebilir mi? Bundan dolayı bir cokları tarafından bilim; "Her an yanlışlığı ispatlanabilen değer hukumleri" olarak tarif edilir.
150 yıl once ses ve şekillerin nakliyle ilgili bilgiler şimdikinden cok eksikti. Bu bilgilerle o zaman, goruntulerin nakledilemeyeceği hukmu cıkarılmıştı. Demek ki cevreden elde edilen bilgilerin değişmesine paralel olarak, aklın ortaya koyduğu değer hukumleri de değişiyor.
O halde, ilk insanın yaratılışı hakkında oyle bir hukum ortaya koymalıyız ki, zaman ve zemine bağlı olarak değişmesin. Yani, gercek bir hukum olsun.
Akıl yaratılışı tek başına ne dereceye kadar kavrayabilir? Bu sorunun isabetli cevaplandırılması, mes'elenin cozumunu yarı yarıya kolaylaştıracaktır.
Aklın nufuz edebildiği saha belirli ve sınırlıdır. Bu alan dışında kalan ve aklın tek başına cozemediği problemler, metafiziğin konusunu teşkil ederler.
İşte aklın nufuz sahası dışında olan metafizik konularından birisi de "yaradılış”tır. Konu, ilk insanın yaratılışı olunca, iş daha da zorlaşır. Aklın burada tek başına varacağı sonucta hata payı buyuk olacaktır. Akıl bu vadide yalnız gidemez. Giderse hatalı sonuclara varması kacınılmaz olur. Cunku, bir anlama aleti olan aklın idrak sahası sınırlıdır, dardır. Onun icin aklın burada ilahi beyan ve hukumlere, yani kulli bir akla ihtiyacı vardır. O da Kur'an-ı Kerim'dir.
Yaratılışı sadece akla guvenerek cozmek isteyenler de cıktı. Hem de buyuk bir gurultu ile. Ama sonuc ne oldu? Sonunda "Cıkmaz yol"a girdiler. İnsanın, bir takım hayvanların evrimiyle ve tesadufen ortaya cıktığını iddia eder oldular ve bu duşunce gunumuzde bir doktrin, bir felsefe şeklini aldı. "Evrim felsefesi" olarak kendisine bir hayli taraftar da buldu. Bu felsefenin bazı ateşli taraftarları, işi daha da ileri goturduler. Oyle ki, evrim bunların elinde bir inanc sistemi haline geldi. Evrime inanmayan aydınlar, bu ilim cevrelerince aforoz edildiler. Orta cağda mı? Hayır! Yirminci yuzyılda.
Şunu hemen ifade edelim ki, evrimciler yaratılışı değil, evrimi kabul ederler. Onlara gore; tek hucre zamanla değişikliğe uğrayarak gunumuzdeki milyonlarca ceşit canlı hasıl oldu. Tabii insan da bunlar arasındaydı ve bu değişiklikten o da nasibini aldı.
Bu değişiklikler nasıl oldu? Bunu kim yaptı? Evrimcilere gore bu soruların cevabı gayet basittir. Bu farklılaşma onlara gore; tesadufen olmuştur. Bu durumun ise cok uzun zamanda cereyan ettiğini soylerler. Mesela; ne kadar zamanda? Bu zaman oyle bir suredir ki, tetkiki mumkun değildir. Faraza, iddia ettikleri değişikliğin, ileri surdukleri zamanda cereyan etmediğini ortaya koysanız, evrimci sizi başka gecmişlere havale eder.
Evrimciler, bırakın yeni canlıların ortaya cıkışını, insan turunun ırklarını bile acıklayamıyorlar. Meşhur evrimci T. Dobzhansky, bununla ilgili olarak şoyle diyor:
"Darwin'den bu yana bir asır gectiği halde, insan turundeki farklı ırkların orijinine ait problemi cozemedik. Mesele hala bir asır onceki kadar karışık." (*)
Bir kimse, ırkların orijinini dahi izah edemeyen bir teoriyle, butun canlıların yaratılışı ve gecirdiği değişiklikler gibi derin meseleleri nasıl acıklayacaktır? Anlaşılan odur ki, evrim teorisine ilmi delillerle yaklaştıkca, bu teorinin mudafaası imkansız hale gelecektir.
Meşhur bir evrimci olan Simpson, insanın yaratılışıyla ilgili olarak şoyle der:
"İnsan, kainatta anlama kapasitesine ve potansiyeline sahip tek varlıktır. Şuursuz ve akılsız maddelerin bir urunudur. Dunyaya gelişini kendisi başarmış olan insan, sadece kendisine karşı sorumludur. İnsan, kainatta yaratıcı, kontrol ve tayin edici bir guce sahip değildir. Fakat, kendisinin ustası ve amiridir. Bu bakımdan insan, kendi kaderini kendisi tayin ve idare etmelidir."
Simpson, evrim felsefesini acıklarken akıl ve mantık sınırını zorlamakta, bir cumlede soylediğini diğerinde yalanlamaktadır. İnsan, hem "...Kainatta anlama kapasitesine ve potansiyeline sahip tek varlık" olarak kabul ediliyor, hem de "şuursuz ve akılsız maddelerin urunudur" deniyor. Şuursuz ve akılsız bu maddeler, şuurlu insanı nasıl meydana getirecek?
Maddelerin kendilerinde "anlama ve şuur" yok ki, insana verebilsin.
Paragrafın devamında "dunyaya gelişini kendisi başarmış bir insan" deniyor. Bir yaşında ancak ayağa kalkabilen ve 5-6 yaşında cevresini tanımaya başlayan insanın, kendisini yokluktan meydana getirmesine imkan var mı? Başlangıcta yok olan insan nasıl kendisini meydana getirecek?
Simpson yazısına şoyle devam ediyor: "insan kainatta yaratıcı, kontrol ve tayin edici bir guce sahip değildir. Fakat kendisinin ustası ve amiridir." Hem insanın kainatta bir guce sahip olmadığı, hem de kendisinin ustası olduğu iddia ediliyor. Kainata sozu gecmeyen insan, nasıl kendisinin ustası olacak? Zira, insanın var olabilmesi icin yer kureye, guneşe, aya, havaya, kısacası butun bir kainata gerek vardır.
Meseleleri doğru değerlendiremeyeceği duşuncesi ile 18 yaşına kadar kendisine kanuni ehliyet tanınmayan insana Simpson, anne karnında ve hatta onceki safhalarda kendi kendini idare ettiriyor.
En basit bir hucre icinde bile, yuzlerce olay bir anda cereyan ediyor. Milyonlarca hucreden meydana gelen ve hucreleri devamlı değişip tazelenen insanın, kendisini idaresi elbette duşunulemez. Kalbin calışması, sinir sisteminin işlemesi, kanın temizlenmesi ve besinlerin sindirim icin hazırlanıp taşınması gibi yuzlerce olayın cereyanı insanın isteğine mi bağlı? Hayır. İnsanın hic mudahalesi olmadan bu hadiseler devam ediyor. Simpson'un kendisi de bu kanunun dışında değil.
Atom ve molekullerden varlıkların teşkili ve kainatta cereyan eden butun hadiselerin idaresi; ancak, sonsuz ilim ve kudret sahibi bir yaratıcının, kainatta her an tasarrufta bulunmasıyla mumkundur.
Meşhur evrimcilerden L. Zuckerman da calışma prensiplerini şoyle dile getirir: "Saf ilmi duşunceyle, fizik ve kimya kanunları ışığında işe başlıyoruz. Fakat, hemen objektif hakikatlerden uzaklaşarak kıyas ve tahmine dayanan sahaya kayıyoruz. Hissi bir sezişle veya izah tarzıyla insanın fosil tarihiyle ilgili hukmu veriyoruz."
Yine evrimcilerden Gould, caresizliğini şu soru ile dile getiriyor: "Cedlerle nesiller arasında geciş gosteren hangi deliller var?" O'nun bu sorusuna evrimci anatomi profesoru Kitts şoyle cevap veriyor: "Paleontolojinin (Fosil bilgisi), evrimle ilgili delilleri sağladığına dair parlak sozlerine rağmen, evrimcilerin problemleri cozulememiştir. Bunların en onemlisi, fosiller arasındaki boşluklardır. Evrim icin turler arasında geciş formu gereklidir. Halbuki paleontoloji bunu temin edememiştir."
İnsanın sorası geliyor. Madem evrim icin geciş formu gereklidir. Bu geciş formları da bulunamamıştır. O halde nicin evrimi mudafaa ediyorsunuz?
Evrimcilerin bu şekildeki itirafları daha da coğaltılabilir. Ama dikkat edilirse gorulecektir ki, iddia ettikleri evrim fikrini destekleyen hic bir delil yoktur. O halde nicin bu goruşlerinde ısrarlıdırlar? Tek cumle ile; bir Yaratıcıyı kabul etmemek icin.
Evrimcilerin temel felsefesini şoyle ozetlemek mumkundur: Sanat var, fakat sanatkar yok. Eser var, usta yok. Kitap var, fakat bunu yazan yoktur.
Evrimcilerin goruş ve duşuncelerinin nereye dayandığını Gish, şu ifadelerle en iyi şekilde dile getiriyor: "Evrim felsefesi, evrimcilerin kendi dunya goruşleri icerisinde yer alan bir inanc sistemidir, bir dindir."
Aslında evrim felsefesi materyalizmle ic icedir. Gish bu konuya şu sozlerle dikkat cekmektedir: "Bir cok ilim adamının evrimi kabul etmesinin sebebi, bu teorinin, butun canlıların yaratılışını materyalist ve tabiatcı bir duşunce ile izah etmesindedir. Cunku bunlar, materyalizme ve tabiata inanırlar." Nitekim bununla ilgili olarak meşhur evrimci Dobzshansky de şoyle der: "Bugun materyalist felsefe, mevcut biyoloji ilimlerinden coğunun temelini teşkil eder."
Evrim teorisinin butun ilim adamları tarafından kabul edildiği sık sık tekrarlanır. Aslında, bu, munakaşayı kazanmak icin uydurulmuş ve alışkanlık haline getirilmiş bir yoldur.
İnsanın atası olarak ileri surulen fosiller arasında beş tanesi cok fazla tartışma konusu yapılmaktadır. Uzerinde en cok tartışma yapılan bu fosillere kısaca temas edeceğiz.
1— Java Adamı
Java adamı olarak ileri surulen varlık, şu parcalardan meydana gelmiştir: Yarım kafatası, uyluk kemiği, iki buyuk ve bir kucuk azı dişi.
Bu parcalar bir yerde ve aynı anda mı bulunmuştur? Hayır. Birbirinden uzak mesafelerde ve 1891-1898 yılları arasında toplanmıştır. Yani, sekiz yıl arayla...
Java adamı resimleri tamamen uydurmadır.
Son yapılan araştırmalarda bu kafatasının şempanzeye, buyuk iki azı dişinin orangutana, kucuk azı dişi ile uyluk kemiğinin de insana ait olduğu anlaşılmıştır.
Nitekim fosilleri bulan Dubois de, hayatının sonuna doğru gerceği itiraf etmiş ve Java adamı olarak ileriye surduğu yaratığın gibbon maymunu olduğunu acıklamıştır. Ama artık ok yaydan cıkmış, Java adamı evrimciler katında mustesna yerini almıştır.
Orta oğretim ve hatta yuksek oğretim kitaplarında hemen hepimizin zaman zaman şahit olduğu; yuzu kıllı, alnı cekik, burnu ve cenesi ileriye doğru cıkmış Java adamının gercekle ilgisi yoktur. O halde bu resim ve şekiller nedir? Bunlar tamamen hayal mahsulu olarak cizilmiş veya elle yapılmış modellerdir.
2— Pekin Adamı
Bu yaratığın; uc azı dişi, kafatası parcası ve iki alt ceneden meydana geldiği iddia edilir. "İddia edilir" diyoruz. Cunku, adı gecen bu fosillerden iki diş haric, diğerleri mevcut değildir. Şu anda sadece bu iki dişle evrimci Weidenreich tarafından yapılmış modeller bulunmaktadır.
Pekin adamına ait fosillerin kaybolduğu ileri surulur. Bunların kayboluş hikayesi ise anlatana gore değişmekte, gercek durumu hic kimse bilmemektedir. Bazı evrimciler, 1921-1928 yılları arasında Dr. Black tarafından bulunan bu fosillerin, İkinci Dunya Harbi esnasında Japonlar'ın Pekin'i istilası sırasında kaybolduğunu iddia ederler. O sıra Pekin'de gorevli bulunan O'Connel ise, Japonlar'ın buraya gelmediğini, bu fosilleri evrimcilerin kendilerinin imha ettiğini belirtir. Ona gore, eldeki materyaller iddia edildiği gibi maymunla insan arasında gecişi gosteren bir varlığın fosilleri değildir. Kafatası, o devirde avcıların avladıkları orangutan maymununa aittir. Bu hakikati gizlemek icin evrimciler, eldeki fosilleri kendileri imha etmişlerdir.
Yapılan araştırmalar da Pekin adamının, insanın evrime uğramış bir atası değil, orangutan benzeri bir maymun olduğunu ortaya cıkarmıştır.
Şimdi bir biyoloji kitabına baksanız, Pekin adamına ait duzgun bir baş modeli veya kafatası iskeleti ile cene kemiği ve dişlerin resmini gorursunuz. Bunlar gerceği değil, evrimci Weidenreich'in hayalindeki varlığı yansıtırlar. Cunku, hakikatte ne boyle bir varlık yaşamış ve ne de fosili bulunmuştur.
3— Piltdown Adamı
İngiltere'de bulunduğu 1912 yılından 1960'lı yıllara kadar hakkında ciltlerle kitap yazılmış bir varlık da Piltdown adamıdır. Bu kitaplarda insanın maymundan nasıl evrimleştiği, adı gecen fosil delil gosterilerek enine boyuna anlatılır. Bu izahlar zaman zaman inandırıcı da olmaktadır. Zira, mevcut fosiller icinde en idealidir. Butun kafatası ve cene kemikleri ile dişler tamdır. Bu fosil, bir muze muduru olan Woodward ile tıp doktoru Dawson tarafından bulunmuş ve takriben 500 bin yıl once yaşamış olduğu bildirilmiştir.
1955 yılından sonra fluor testine tabi tutulan bu fosilin oyle iddia edildiği gibi eski değil, cok yeni olduğu ortaya cıktı. Daha sonra uzerinde yapılan detaylı araştırma ile eldeki materyalin sahtekarlık belgesi olduğu goruldu. Hem oyle bir sahtekarlık belgesi ki, kafatası ve dişler insana, cene ise 10 yaşındaki bir orangutan maymununa ait. Bu insan dişleri, maymunun cene kemiğine uydurmak icin eğelenmiş. Bununla da kalınmamış. Kafatası ve cene kemiklerine, eskiye ait olduğu goruntusunu vermek icin potasyum dikromat ile lekelendirilip Piltdown semti yakınında bir cukura gizlice gomulmuş. Tabii bir muddet sonra da buradan merasimle cıkarmak icin.
Bu sahtekarlığın ortaya cıkmasıyla ne değişti? Hemen hemen hicbir şey. Sahtekarlığı yapanlar olmuştu. Mes'uliyeti kimse uzerine almadı. Bu fosilleri ilim alemine takdim edenler ise, Afrika ve Avustralya'da yeniden arzularına uygun fosil aramaya başladılar. Bunlar zaman zaman insanın atasına ait olan fosiller bulduklarını iddia ediyorlar. Bu fosillerin insanın atası ile bir ilgisinin olmadığını anlamak icin tekrar 40-50 yıl beklemeye bilmem gerek var mı?
4— Nebraska Adamı
Evrimciler tarafından insanın atası olarak ileri surulen fosillerden birisi de Nebraska adamıdır. Tennessee'de H.F. Osborn tarafından 1922 yılında ortaya atılmıştır. Bu varlığa ait delil nedir? Sadece bir azı dişi. Bu dişin takriben bir milyon yıl once yaşadığı farz edilen Prehistorik (Tarih oncesi) insana ait olduğu iddia ediliyordu. William Bryan, tek azı dişi ile insanın atası hakkında hukum vermede acele edilmemesi gerektiğini bildirince butun şimşekleri uzerine cekti. Evrimciler kendisini, geri kafalı olmakla itham ettiler. Fakat yıllar sonra yapılan detaylı araştırmalarla bu dişin bir domuza ait olduğu ispatlandı.
5— Hong Kong Adamı
Bu adamın da tuhaf antropolojik bir hikayesi vardır. Von Koenigswald, bir Cin dukkanından bir miktar fosil diş satın alır. Bunlardan uc dişi ayırır, bir kenara koyar. Bu hususta kendisine Weidenreich de yardımcıdır. Neticede bu uc dişe dayanarak bir fosil adam tayinine karar verirler. Buna bir de isim gereklidir. O da bulunur, "Hong-Kong Adamı." (*)
Sonuc olarak denilebilir ki, canlıların silsile halinde birbirinden hasıl olduğu goruşu tutarsız, tamamen sathi ve subjektiftir. İnsanın gecmişi ile ilgili iddialar da bu paraleldedir. Hic bir ilmi delili ve tutarlılığı yoktur. Ustelik bugun evrimcilerin bazı sahtekarlıklarının ortaya cıkmış olması, kendilerine guveni iyice sarsmıştır.
Anlaşıldığı kadarıyla, butun canlılar ve hususan insan, doğrudan mukemmel şekliyle yaratılmıştır.
Evrimcilerin yanıldığı noktalardan birisi de, butun hayvan ve insanları; goz, kulak, burun vb. gibi organlardan ibaret olarak değerlendirmeleridir. Bir turden bir başkasının teşekkul ettiği iddia edilirken, bunların his ve duygu dunyasını da gozden uzak tutmamak gerekir.
Ceset veya vucut, canlıların elbisesi gibidir. Her canlının cesedi de ruhuna, hissiyatına uygundur. Koyunun bedenine munasip ruhu ve aslanın da yine ruhuna uygun bir bedeni vardır.
Koyunun ruhu ottan hoşlanır. Ona aslanın pencesini takmakla duygularını değiştirebilir miyiz? Butun vucut uyelerini değiştirsek bile, ruhunu değiştiremediğimiz surece, o yine ot peşinde koşan munis bir koyun olarak kalacaktır.
İnsan da boyledir. Onun da cesedi, ruhunun elbisesidir. Bedeniyle ruh duyguları arasında tam bir uygunluk vardır. İnsanda yazma hissi mevcuttur. Elleri de buna uygun olup kalemi tutacak şekildedir.
Gorulduğu gibi, maddeten ve manen mukemmel insan bedeninin; "Bir takım hayvani bedenlerin evrimiyle meydana geldiği"ni ileri surmek, bu noktadan da tutarsızdır.
Batı'da evrim teorisinin lehinde buyuk bir kampanya yurutulmektedir. Bu kampanyanın hangi olculerde surdurulduğu, aşağıdaki bir kac misalle bir nebze anlaşılacaktır, sanırım.
Onde gelen biyoloğlardan A. N. Field, 1971 yılında yayınladığı "The Evolution Hoax Exposed" isimli eserinde şu goruşlere yer verir:
"...Evrimin ispat edilmiş bir vakıa olduğu, halkın boğazına takılırcasına her fırsatta tekrar edilmektedir... Evrim teorisinin, ilim kisvesi altında bir şebeke tarafından yurutulduğu bilinmektedir."
Meşhur bir anatomi profesoru olan Thomas Dwight'ın ifadeleri de oldukca dikkat cekici. Bakın ne diyor:
"Evrim konusunda kurulmuş olan diktatorluk, meselenin dışında olanların tahmin edemeyeceği kadar despot hale gelmiştir. Sadece duşunce sistemimizi etkilemekle kalmıyor, aynı zamanda teror cağlarını aratan bir baskıyı da surduruyor. Acaba bilim dunyası liderlerinden kac tanesi bu konudaki duşuncelerini aynen acıklayabilir?"
İngiltere Kraliyet Derneği uyesi Paleontolog Merson Davis, 1926 yılında Victoria Enstitusu yayınlarından birinde şunları yazmaktadır:
"Bugunlerde evrime karşı cıkmak, başkalarının da soylediği gibi para kazandırmıyor... Acaba kac kişi Avrupa capında meşhur zoolog Fleischmann'ın, evrimin ilmi olarak kabullenemeyeceğini ifade eden sozlerinden haberdardır? Fleischmann'a hic kimse doğrudan doğruya karşı cıkmamıştır. Fakat ustu kapalı bir şekilde kınanmış ve kısa zamanda unutturulmuştur. İlim adamları, bu ve buna benzer hadiselerle karşılaştıkca bu konudaki fikirlerini beyan etmeyip kendilerini saklamaktadırlar."
1928 yılında Paul Shorey, Amerika'da yayınlanan Atlantic Montly dergisinde aşağıdaki goruşlere yer verir:
"Sadece gazete idarehanelerinde değil, Kuzey Amerika'daki butun universitelerde hic bir şey 'EVRİM' kadar kutsal olamaz. Bunun tenkidi mumkun değildir. Bir profesor, Hıristiyanlığa, ABD anayasasına, George Washington'a, kadın haklarına, evliliğe veya ozel mulkiyete serbestce dil uzatabilir. Fakat evrime asla... Bu, musamahasızlık ve geri kafalılık olur."
Sir Ambrose Fleming'i sanırım tanımayan yok gibidir. Bu zat, radyo yayınlarını sağlayan termo iyonik radyo lambasını keşfetmiştir. 1934 yılında İngiltere'de teşekkul eden evrimi protesto hareketinde Fleming de vardır ve evrimi curutecek bir metni radyoda okumak icin BBC (İngiliz radyo ve televizyon kurumu) idaresinden musaade ister. Fakat BBC muduru C. A. Siepmann bu teklifi reddeder. Gerekcesi de şudur:
"Memlekette onde gelen bilginlerin coğunluğunun desteğini sağlayabilmemiz icin bu tip yayın yapılmaması, BBC'nin umumi politikasıdır."
Evrim lehindeki bu baskı, meşhur biyolog Prof. Sir William Batenson'u ise hayata kusturmuştur. Batenson, Amerikan ilmi İlerleme Birliği'nin Toronto'da yapılan kongresinde evrimi destekleyen delilin bulunmadığını dile getirmiştir. Lakin, tarafsız bir şekilde ortaya koyduğu bu duşuncesinden dolayı meslektaşlarının uzucu ve devamlı protestosuyla karşılaşması, O'nu buyuk bir umitsizliğe itmiş ve sonunda mesleğini terk etmiştir.
Dunya capında meşhur evrimcilerden Douglas Dewar 1912 yılında "Turlerin Teşekkulu" adlı evrimi destekleyen bir kitap yazar. Bu kitabı, devrin başkanı Roosevelt tarafından da tavsiye gorur. Dewar bu yayınından sonra araştırmasını daha da genişletir ve Hindistan kuşlarını detaylı şekilde inceler. Neticede, ani mutasyonlarla (değişme) turlerin değişmediği kanaatine varır ve evrim teorisini reddeder. Daha sonra "İnsan Ozel Yaratık" adlı kitabını neşreder. Bu kitabının bir yerinde şoyle der:
"Evrimcilerin basını ele gecirmelerinin onemini pek az insan idrak etmiştir. Bu gun pek az dergide evrim teorisini reddeden makale cıkar. Hatta dini dergilerin bile bir cokları insanın hayvan soyundan geldiğini kabul eden modernistlerin elindedir... Genellikle butun gazetelerin yazı işleri mudurleri evrimi, ispat edilmiş bir vakıa olarak bilmekte ve bu teoriye karşı herkesi cehalet, ya da delilikle suclamaktadırlar... Hemen hepsi, evrimciler tarafından cıkarılan ilmi mecmualar ise, evrim mefhumuna ufak bir golge duşurecek yazıyı bile yayınlamak istememektedirler... Kitap neşredenler ise, yururlukte olan boyle bir teoriye karşı cıkıp da uzerine hucumlar toplayacak veya rağbet gormeyecek bir kitabı basmazlar. Hatta basım masrafları yazara ait olsa bile... Bununla yayınevinin itibar kaybedeceğini duşunurler. Boylece halk, meseleyi tek yonlu olarak bilmektedir. Halktan birisi, evrimi, yer cekimi kanunu gibi ispat edilmiş bir gercek olarak bilir."
Batıdaki bu taassubun uzun surmemesini dileriz.
Evrim teorisini mudafaa edenlerin buyuk bir kısmının esas maksadı, insanın maymundan geldiği safsatasını zihinlerde yerleştirmektir. Bunu doğrudan soyleyemedikleri icin, ilim kisvesi altında evrim teorisini ileri surup, bunu ispata calışırlar.
Akla şoyle bir soru gelebilir: Nicin ısrarla insanın maymundan geldiği iddia ediliyor? Bu sorunun bir kac cevabı olabilir.
Birinci ve en onemlisi; inancları sarsarak, materyalist felsefeyi ve inancsızlığı butun dunyaya yaymaktır. Gerek Kur'an-ı Kerim'de ve gerekse İncil ve Tevrat gibi diğer semavi kitaplarda; insanın ilk atasının Hz. Adem olduğu bildirilir. Onun da topraktan yaratıldığı beyan edilir. Dolayısıyla dini inancı sarsmanın yollarından birisi, bu semavi hukme ters duşen felsefeyi ileri surmektir.
Evrim nedir? İleri surduğu deliller nelerdir? Teori nedir? Bu teorinin leh ve aleyhindeki duşunceler nelerdir? Butun bu soruların cevabını anlama ve araştırma safhasında olmayan genclerin zihinleri, biyolojiden tarihe varıncaya kadar butun derslerde evrim felsefesinin bombardımanı altındadır.
Evrim felsefesinin ozellikle insanın gecmişi ile alakalı goruşu, ilim kisvesiyle bir kanun gibi devamlı telkin edilir. Ayrıca, evrim anlatıldıktan sonra, din ve ilmin catıştığı tekerlemesinin de hemen ilave edildiğini unutmamak icap eder. Belki de bu genc, din ile ilmin değil, gercekte evrim felsefesinin ortaya koymaya calıştığı hayal mahsulu ile dinin catıştığını, hayatı boyunca oğrenme imkanı bulamayacaktır.
Bazılarının evrimi savunmasının diğer bir sebebi de mesuliyetten kacma hissidir. Cunku, yaratılışı kabul, bir Yaratıcının varlığını gerektirir. Yaratıcıyı kabul edince ardından O'nun emir ve yasaklarına riayet gelecektir. Bu sorumluluktan kacmanın tek yolu, yaratılışı tesaduf ve sebeplere havale etmektir.
__________________
İlk insan topraktan mı yaratılmış, maymundan mı gelmiştir?
Dini Bilgiler0 Mesaj
●28 Görüntüleme
- ReadBull.net
- Eğitim Forumları
- İslami Bilgiler
- Dini Bilgiler
- İlk insan topraktan mı yaratılmış, maymundan mı gelmiştir?