Aşkınlığın alanına saygı gostermeyen, insana da saygı duymaz. Yaşanabilir bir yerkure icin inanc ve değerler taciz ve saldırılardan korunmalıdır. Bu husus, insan(lığ)ın evrensel gorevidir. Aksi taktirde binlerce yıldır suren insanın kendi turunu yok etmesi ve ortadan kaldırması kacınılmaz hale donuşmektedir.
Muslumanlar, bu ozelliklerini tarihî tecrubeleriyle, gerek yazılı, gerek sozlu, gerekse uygulamalı olarak ispatlamışlar ve dunyaya gostermişlerdir. Orneğin hassasiyetleri sebebiyle, Hindistan Muslumanları, Hinduların kutsalını yok saymamak icin, kurban olarak inekleri tercih etmemişlerdir. Hakikatte Muslumanları boyle hassasiyetlere iten sebepler, Hz. Peygamber’in (sav) uygulamalarında aranmalıdır.
Hz. Peygamber, başka din mensuplarına karşı da hoşgoru gostermiş, onlara saygı dairesinde muamele etmiştir. Bu cercevede hicretten sonra Medine’de muşrik Araplar ve Yahudilerin de dahil olmasıyla insanlık tarihinde ilk anayasa orneklerinden –belki de ilki- Medine Sozleşmesini imzalamış ve hayata gecirmiştir. Sozleşmeyle Musluman olmayanların inanc, fikir, can ve mal guvenlikleri teminat altına alınmıştır.1
Dinlerin Ozgurleştiği Coğrafya
Nitekim Yahudiler, Hristiyanlar, SÂbiîler, Mecusîler ve diğer din mensupları (zımmî

Hz. Peygamber (sav) doneminde, ana merkez Medine’de Yahudiler bulunmaktadır. Burada ilginc bir anekdotu belirmek yerinde olacaktır. Allah’ın Resûlu (sav) vefat ettiğinde, şehirdeki bir Yahudiden aldığı borc mukabili, zırhı emanette durmaktaydı. Bu ornek te ispatlamaktadır ki, Muslumanların devlet kurumlarının bulunduğu bir şehirde, devlet başkanı (ve aynı zamanda peygamber) tebaası icerisindeki farklı bir inanc sahibi insandan, gasbetmeden ve zorbalıkla el koymadan borc alıyor ve buna sadakat gosteriyor.
İşte bu kucuk, ancak anlamlı ve derin olayda yaşadığımız cağın kuresel şiddet ve guc mekanizmalarının elde edeceği (eğer “akledebilirlerse”) sayısız kazanımlar mevcuttur.
Farklı din ve inanc temsilcileri, sadece Hz. Peygamber’in (sav) yaşadığı şehirde bulunmamışlar, bunun yanı sıra Hayber, VÂdilkurÂ, Fedek, Makn ve TeymÂ’da Yahudiler; Eyle, Ezruh, Dûmetulcendel ve NecrÂn’da Hıristiyanlar; ayrıca Hecer ve Bahreyn’de kısmen Mecusîler, etnik ve bolgesel kimliklerini koruyarak, ozgurluklerini ve inanclarını devletin himayesinde sonuna kadar kullanmışlardır.2
Yabancı Heyetlere Uygulanan Protokol
Hz. Peygamber doneminde, adı gecen yerler ve bunların dışında kalan coğrafyalardan gruplar halinde elciler ve heyetler, kutsalın ikinci merkezi Medine’ye ziyaretlerde bulunurlardı. Gelen heyetler, bazen on gunden fazla da kalabiliyorlardı ki, Abdurrahman b. Avf, Muğire b. Şube, Ebû Eyyubu’l-Ensarî ve Ensardan bazı kimselerin evleri, onlara tahsis edilirdi. Bunlara ek olarak Mescid-i Nebevî’nin etrafındaki ilim tahsil eden Ashab-ı Suffe’nin kaldığı yerler ile Mescid’in yakınlarına kurulan bir cadır, gelen ziyaretciler icin hazırlanırdı. Hz. Peygamber, goruşmeye gelenlerin bazılarına, emÂnnÂme ve ahidnÂme (yazılı emir ve talimat, bazı şahıs ve gruplara tanınan hak ve imtiyazları, yabancılarla yapılan anlaşma hukumlerini iceren belge) ve onlara tahsis edilen arazileri bildiren resmî evrak verirdi. Bazı bolgelere de kendileri icinden valiler tayin ederdi. Yine Kutlu Elci, Muslumanlara zekat memurları gonderirken, Hıristiyan olarak kalanlara da cizye tahsildarları gorevlendirirdi. Aslında gelen bu resmî heyetler, tum Arap yarımadasının, Hz. Muhammed’in (sav) peygamberliğini ve hakimiyetini kabul edişinin birer kanıtları durumundaydılar.3
Necran Hıristiyanları
Bazı zamanlar da, Allah’ın Son Peygamberi, ulkelere ve kabilelere, İslÂm’ı kabul etmeleri icin mektuplarla cağrılarda bulunurdu. İşte Allah’ın Resûlu, bu davet mektuplarından birisini de NecrÂn Hıristiyanlarına gondermiştir:
“Muhammed’den NecrÂn Papazlarına: İbrahim, İshak ve Yakub’un Allah’ının adıyla! Gercekten de ben sizi yaratıklara tapmaktan, Allah’ın kulluk ve ibadetine davet ediyorum ve sizi yaratıklarla yapılmış olan ittifak anlaşmalarının otesinde, Allah ile ittifak anlaşması yapmaya cağırıyorum. Bu duruma gore şayet reddedecek olursanız, cizye gelir; şayet cizyeyi de reddecek olursanız, size harp acarım. Ve’s-SelÂm.” 4
Nihayet NecrÂn Hıristiyanlarından bir grup temsilci Medine’ye ziyarette bulundu. Allah Elcisi’nin ibadet hurriyeti konusunda gosterdiği toleransın bir orneğini bu esnada gormek mumkundur:
“Hıristiyan Necran heyeti bir ikindi vakti Medine’ye gelerek Mescid-i Nebevî’ye girmişlerdir. Hz. Peygamber ashabı ile henuz ikindi namazını kıldığı sırada ibadet vakitleri gelen Hıristiyanlar doğuya yonelerek ibadet etmeye hazırlanmışlardır. Bazı sahabiler onların ibadet etmesini engel olmak istemişler, fakat Hz. Peygamber onların serbest bırakılmasını ve ibadetlerini yerine getirmelerine musaade edilmesini emretmiştir.”5
NecrÂnlıların temsilcileri ve onların başpiskoposu Ebû Harise b. Alkame, Hz. Peygamber (sav)’e sorular yonelttiler. O da bunlara vahiyle cevaplar verdi. Bu muzakereler yapıldığı anda şu ayetler nazil oldu:
“Ey ehl-i kitap! Bizimle aranızda musavî (ve Âdil) olan bir kelimeye gelin, (şoyle) diyerek: ‘Allah’tan başkasına tapmayalım; O’na hicbir şeyi eş tutmayalım; Allah’ı bırakıp da birbirlerimizi Rabler edinmeyelim’ (Buna rağmen) eğer yine yuz cevirirlerse, deyin ki: ‘Şahit olun biz muhakkak muslumanlardanız’”6. Allah’ın Elcisi’nin NecrÂnlıları İslÂm’a davetine, onlar “zaten Musluman olduklarını” soyleyerek cevap verdiler. Hz. Muhammed (sav) de, İsa ve Hac’a taptıkları muddetce Musluman olamayacaklarını izah etti. Ebedî mutluluğa ulaştıracak bu davete olumlu cevap vermemeleri uzerine, Necranlılar, tarafların yalancılar uzerine lanetleşeceği heybetli toplantıya (mubahele) cağrıldılar. Kadîm KelÂm, bu hususu şoyle aktarır: “Artık sana gelen bunca ilimden sonra, onun hakkında seninle ‘cekişip tartışmaya girerlerse’ de ki: ‘Gelin oğullarımızı ve oğullarınızı, kadınlarımızı ve kadınlarınızı, kendimizi ve kendinizi cağıralım; sonra karşılıklı lanetleşelim de, Allah’ın lanetinin yalancılara olmasını dileyelim”7
Ancak NecrÂnlılar, bu teklifi kabul etme hususunda cesur davranamadılar ve onun yerine harac odemeyi kabul ettiler. Karşılığında Hz. Peygamber (sav) ibadet ve inanc hurriyetlerini, can, mal ve onurlarını yasal guvence altına alan bir mektup verdi.8
Tum insanlar icin din ve ibadet ozgurluğunun daimî bir savunucusu ve uygulayıcısı olan İslÂm Peygamberi’nin bu vasfı, bahsi gecen Necran Hıristiyanları’yla yaptığı antlaşmanın muhtevasında cok acık bir şekilde gozukmektedir. Bu antlaşmanın metninin din ve inanc alanında sağladığı hak ve ozgurluklere, henuz cağdaş dunyanın gelişmiş ulkelerinin bile tam anlamıyla ulaştığını soylemek guctur. Şimdi bu antlaşmanın bazı maddelerine bakalım:
“…Necranlılara ve cevresindekilere, canları, malları, dinleri, kiliseleri, rahipleri, piskoposları, hazır bulunanları ve bulunmayanları, elleri altındaki az yada cok malları konusunda hem Allah’ın hem de Peygamber’inin zimmeti (koruması) vardır. Piskoposları, vÂkıfları, rahipleri gorevinden alınmayacaktır. Savaşa cıkmaya zorlanmayacaklar, oşur (gumruk) odemeyeceklerdir. Topraklarına ordu ayak basmayacaktır. Hak talebinde bulunan olursa, Necran’da adaletlice hukum verilecektir.…Onlara duşen sadakat ve yukumluluklerinde caba icinde olmaktır. Zulme ve baskıya uğramayacaklardır…”9
Yakılan Hristiyanlar Anısına İnşÃ‚ Edilen CÂmi
İslÂm gelmeden once, NecrÂn Hıristiyanları’nın yaşadığı şehir, ticarette gelişmiş, zengin bir yerleşim merkeziydi. Dokuma ve dericilik sanayi ileri bir seviyede bulunan bu halk, Yahudi kralı ZûnuvÂs tarafından buyuk zulum ve işkencelere maruz kalmıştı. Zalim kral, NecrÂn’ın Hıristiyan halkını, buyuk ateş cukurları actırarak diri diri yakmıştır ki, Kur’Ân bu huzunlu kadîm olaydan bahseder.10
Muhammed Hamidullah’ın ifadesine gore, “Gunumuzde buralarda seyahat eden kimselerin verdikleri bilgilere gore, Medînetu’l-Uhdûd’un (Cukurlar Şehri) ve Hz. Omer’in, Hıristiyanlık uğruna yakılan bu insanların hatırasını yadetmek uzere burada inşÃ‚ ettirdiği cÂminin harabeleri hÂl insana hurmet hissi telkin etmektedir.”11
Şu halde Medine İslÂm Devleti’nin kuzeyinde Suriye’de guneyinde Yemen ve NecrÂn’da yaşayan Yahudiler ve Hıristiyanlar, İslÂm’ı kabul etmediler; anlaşmalar yaparak koruma vergisi cizye odemeyi tercih ettiler. Bunun sonucunda can, mulk ve inancları guvence altında yuzyıllarca sulh icinde yaşadılar.12
Bununla birlikte Muslumanların dışındaki tebaÂnın, İslÂm coğrafyasındaki hak, hukuk ve adalet uygulamalarından memnun oldukları gorulmektedir. Yemen’de yaşayan NecrÂn Hıristiyanları’nın, İslÂm Devleti’yle yaptıkları anlaşmanın boyutları daha sıcak bir ilişkiye donuşmuştur. Onlar, doğrudan Allah’ın Resûlu’ne baş vurarak anlaşmazlık hususlarında İslÂm adaletine teslim olmuşlar ve Hz. Peygamber’den şoyle bir talepte bulunmuşlardır:
“Bizim para ve nakit ile ilgili ihtilaflarımızı cozmek uzere senin sahaben arasından sececeğin herhangi bir kimse bizim aramızda hÂkim olarak hizmet gorecektir. Zir biz bu hususta size itimat etmekteyiz.” NecrÂnlıların guven telkin eden bu talepleri, Hz. Peygamber’in Ebû Ubeyde b. CerrÂh’ı onlara gondermesiyle karşılık bulmuştur.
O donemde ulaşılmış noktalar da gostermektedir ki, adalet ve inanc savaşcıları, bu amaclarını İslÂm coğrafyasındaki yonetimleriyle ispatladılar. Nitekim Allah’ın Sevgilisi’nin vefatından sonra Bizans’a karşı başlayan hareket sonucu, Suriye fethedilmiştir. Fetihten on beş yıl sonra bir Nesturî papazın şu sozleri yukarıda ileri surulenlerin gercekliğini kanıtlamaktadır:
“Allah’ın kendilerine bizim şu gunumuzde hÂkimiyet ettiği Tay’lılar (yani Araplar), kez bizim efendilerimiz oldular; fakat onlar Hıristiyan dini ile hic savaşmadıklarından başka, bizim imanımızı da mudafaa etmekte, din adamlarımıza, ulularımıza hurmet etmekte, bizim kilise ve manastırlarımıza bağışlarda bulunmaktadırlar.”13
Hz. Peygamber’in (sav) Necran Hristiyanlarıyla Yaptığı Antlaşma
Yine Hz. Peygamberi’in ismi gecen NecrÂn Hıristiyanlarıyla yaptığı antlaşma, her şeye ve her pahasına dunyayı ellerine gecirmeye calışan kuresel guclerin alması gereken bir cok dersleri icinde barındırmaktadır. Şimdi ucuncu bin yılın ulkeleri ve devlet başkanları icin birer ilkeler dizisi olan antlaşma maddelerini birer birer ele alalım:
NecrÂn halkı, her yıl cizye olarak iki bin elbise odeyecekler. Bununla birlikte, tayin edilen sabit orana uygun olarak her ceşit meyve, tahıl ve hayvandan cizye odeme yukumluluğundedirler. Ayrıca onlardan zırh, deve, at veya eşya cinsinden her ne olursa, tespit edilen nispette alınacaktır. Yemen’le Muslumanlar arasında savaş halinde NecrÂn halkı belirlenen oranlarda zırh, at ve deve vereceklerdir.
Onlardan odunc alınan şeylerden meydana gelebilecek herhangi bir kayıp, İslÂm Devleti tarafından tazmin edilecektir. NecrÂn halkının ve mahiyetinde bulunanların canları, malları ve inancları Allah’ın Resûlu’nun himayesi altındadır.
İbadet yerleri ve dini ozgurlukleri muhafaza edilecektir. Piskoposlardan, rahiplerden ve savaş kackınlarından hic kimsenin yeri değiştirilmeyecektir. Mulkiyetleri her turlu gelişmeye karşı değiştirilmeyecektir.
Faiz alıp vermeye ve kan davaları gutmeye hakları yoktur. NecrÂn halkından birisinin hak talebinde bulunması halinde, mesele aralarında adaletle cozumlenir. Ne zulum yapmalarına ne de zulme uğramalarına musaade edilmez. Antlaşmanın yururluğe girmesinden sonra, faiz (riba) yiyenden zimmet (koruma ve himaye) kalkar, başkasının zulmu sebebiyle kimse yakalanmaz. Ve tum yazılanlar, Allah’ın ve Resûlu’nun koruma ve himayesi altındadır.14
Son Peygamber’in Necran Piskoposu el-HÂris b. Alkame’ye Verdiği EmannÂme
Hz. Peygamber’in NecrÂn Piskoposuna verdiği emannÂme tarihî değerinin yanı sıra evrensel insanî ve vicdanî ilkeleri taşıması sebebiyle kayda değerdir:
“Peygamber Muhammed’den piskopos Ebû’l-HÂris’e ve Necran piskoposuna, kÂhinlerine, onlara tabi olanlara ve ruhbanlarına:
Ellerinin altındaki az ya da cok malları, kiliseleri, manastırları, ruhbanlık merkezleri Allah’ın ve elcisinin zimmetindedir (korumasındadır). Hicbir piskopos, rahip ve kÂhin değiştirilmez. Hicbir hakları, yetkileri ve bulundukları durumları değiştirilmez. Borclarını yerine getirdikleri, haksızlık yapmadıkları ve zÂlim olmadıkları surece (bu konuda) ebediyen Allah’ın elcisinin zimmeti (koruması) vardır.”15
O halde başlangıcta ve sağlığında, Hz. Peygamber tarafından Musluman olmayan toplumlara sunulan hak ve ozgurlukler, o kadar kapsamlı ve insanîdir ki, bu husus, bizzat himaye goren muhataplarınca dillendirilmiştir.
Hz. Peygamber’in (sav) uygulamalarının kalıcılığı ise, ondan sonra gelen Abbasî, Endulus ve Osmanlılarca Âdil ve eşit bir şekilde en geniş hatlarıyla devam ettirilmiştir. İslÂm dunyasının maddî ve manevî zenginliği de bu yonetim felsefesinde gizlidir. Bu anlamda Kutsala ve insana saygı gosterenler, erdem ve değerleri beşeriyete oğreten toplumlar ve ulkeler olacaktır. Kadîm, onların olduğu gibi, gelecek te onların olacaktır.
DİPNOT
--------------------------------------------------------------------------------
1- Bu Medine Kent Devletinin Anayasası’nın belge ve metni icin bkz. Muhammed Hamidullah, el-VesÂiku’s-SiyÂsiyye (Hz. Peygamber Doneminin Siyasi=İdarî Belgeleri, cev: Vecdi Akyuz, İstanbul 1997, 63-73.
2- İbrahim Sarıcam, Hz. Muhammed ve Evrensel Mesajı, Ankara 2003, 315-316; Ahmet Ozel, “Gayri Muslim”, DİA, XIII, 420.
3- Sarıcam, Hz. Muhammed ve Evrensel Mesajı, 356.
4- Muhammed Hamidullah, İslÂm Peygamberi, cev: Salih Tuğ, Ankara 2003, I, 619; krş. Hamidullah, el-VesÂiku’s-SiyÂsiyye (Hz. Peygamber Doneminin Siyasi=İdarî Belgeleri, 194.
5- Hamidullah, İslÂm Peygamberi, cev: Salih Tuğ, Ankara 2003, I, 920; Sarıcam, Hz. Muhammed ve Evrensel Mesajı, 278.
6- Âl-i İmrÂn, 64.
7- Âl-i İmrÂn, 61.
8- Afzalur Rahman, Sîret Ansiklopedisi, II. baskı İstanbul 1996, I, 478.
9- Hamidullah, el-VesÂiku’s-SiyÂsiyye (Hz. Peygamber Doneminin Siyasi=İdarî Belgeleri, 194-198.
10- Burûc, 4 vd; İbn HişÃ‚m, es-Siyretu’n-Nebeviyye, tah: Mustafa es-Sakka, İbrahim EbyÂrî, Abdulhafîz Şelbî, Mısır trz, 34-36; Hamidullah, İslÂm Peygamberi, I. 618.
11- Hamidullah, İslÂm Peygamberi, I, 628.
12- Rahman, Sîret Ansiklopedisi, I, 463.
13- Hamidullah, İslÂm Peygamberi, I, 919-920 (naklen; EsmÂnî (Assemani) Bibl, Orient, III, 2, s. XCVI)
14- Hamidullah, el-VesÂiku’s-SiyÂsiyye (Hz. Peygamber Doneminin Siyasi=İdarî Belgeleri, 194-198; krş.Rahman, Sîret Ansiklopedisi, I, 443-444.
15- Hamidullah, el-VesÂiku’s-SiyÂsiyye (Hz. Peygamber Doneminin Siyasi=İdarî Belgeleri, 198-199.
__________________