Kulluk vazifelerin

MiftÂh-un-NecÂt'ta zikredilen bir hadîs-i şerifte; "Allahu teÂlÂnın harÂm kıldığı (yasak ettiği) şeylerden sakın ki, insanların en Âbidi olasın." buyrulmuştur.

Her insan, kulluk vazîfelerini yapmak icin yaratıldı. Onun icin herkes, Allahu teÂlÂyı yaratıcı, kendisini yaratılmış bilmelidir. Bir kimsenin, Allahu teÂlÂya kul olması icin, O'ndan başka şeylere kul olmaktan ve bağlanmaktan tam kurtulması lÂzımdır. Bunun icin buyuk Âlim ve velî İmÂm-ı RabbÂnî Ahmed FÂrûkî Serhendî vilÂyet yÂni evliyÂlık mertebelerinin sonunun, en yukseğinin abdiyyet (kulluk) makÂmı olduğunu ifÂde etmiştir.

Allahu teÂlÂdan başkasının sevgisini kalbinden cıkaran, O'nu gonulle bilen ve O'nun rızÂsını kazanmış, ermiş, velî kimselere Ârif-i billÂh veya yalnız Ârif denir.

Kunûz-ul-HakÂik'da kaydedilen bir hadîs-i şerîfte şoyle buyrulmaktadır: "Her şeyin kaynağı vardır. TakvÂnın (haramlardan sakınmanın) kaynağı Âriflerin kalpleridir." SuleymÂn bin CezÂ, Ârif kimsenin alÂmetini şoyle belirtiyor: "Susması; tefekkuru, Allahu teÂlÂnın buyukluğunu duşunmesi, gorduklerinden ibret, ders alması ve Allahu teÂlÂnın rÂzı olup beğendiği şeyleri istemesidir." BÂyezîd-i Bistamî ise; "İrfÂn sÂhibi, Ârif odur ki: Seninle yediğini, ictiğini, seninle eğlendiğini, alış-veriş ettiğini gorursun; ne var ki, onun kalbi yuce Allah'a bağlıdır. O'ndan başka hic bir derdi yoktur." Yine o; "Ârif boş yere konuşmaz, devamlı Allahu teÂlÂyı duşunur." demiştir. Cuneyd-i BağdÂdî de; "Resûlullah efendimizin sunnetini terk edeni ve O'ndan gelen edebleri gozetmekte gevşeklik gostereni Ârif zannetme!" îkazını yapmaktadır.

Allahu teÂlÂyı tam bir muhabbetle sevmek, O'ndan başka her şeyden yuz cevirmek aşk adını alır. İmÂm-ı RabbÂnî; "Nefsin kotu arzularına yÂni şehvete aşk ve muhabbet adını takmamalıdır. Aşk, muhabbet kalpte olur ve kıymetlidir. Gercek aşk, Allahu teÂlÂyı ve O'nun sevdiklerini sevmektir." buyurmuştur.

İbrÂhim Hakkı Erzurumî de; "Aşk, nefsi terbiye eder, ahlÂkı guzelleştirir. Aşk, insanın kalbinde bir ateş olup, kalpte Allah sevgisinden başka bir şey bırakmaz. Hak Âşığı olanın sozu, işi ve duşuncesi, doğru ve saftır. Uyanık kalpli ve hatÂdan uzaktır." demiştir.

DunyÂya duşkun olmayan, şupheli olur korkusu ile mubÂh olanların (yÂni izin verilenlerin, helÂl olanların da) coğundan sakınan kimse mÂnÂsına gelen zÂhid, İmÂm-ı RabbÂnî'nin ifÂdesine gore, dunyÂya gonul bağlamadığı icin, insanların en akıllısıdır. Berîka'da gecen bir hadîs-i şerîfte; "Allahu teÂlÂ, bir kulunu severse, onu dunyÂda zÂhid, Âhirette rÂgıb (rağbet eden, isteyen) yapar. Ayıplarını ona bildirir." buyrulmuştur.

EşyÂnın hakîkatini, ic yuzunu goren, anlayan kalp gozune basîret dendiği gibi, kalp gozu ile gorme, anlama ve firÂset de basîret diye isimlendirilir. İmÂm-ı Kuşeyrî; "Allahu teÂlÂ, muminlere bir takım basîretler ve nûrlar lutfeylemiştir (vermiştir). Onlar bu sÂyede firÂsette bulunurlar. Resûlullah efendimizin; "Mumin, Allah'ın nûru ile nazar eder." hadîs-i şerîfi bu mÂnÂda anlaşılmalıdır" demiştir. Deylemî'nin zikrettiği bir hadîs-i şerîfte; "Gozu Âm (gormeyen) kimse kor değildir. Asıl ÂmÂ, basîreti kor olan kişidir." buyrulmuştur.
__________________