HAYAT TARZI

BİR KERESİNDE, AİLECEK goruştuğumuz bir bayan sohbet sırasında ağzından “İnşallah!” kelimesini kacırmıştı. Ağzından kacırmıştı, cunku ağzından cıkanı kulağı duyduğu Ânda, bocaladı, yuzu kızardı ve hemen kendisini duzeltti: “Şey, tabiî yani, tabiî.” Uzun suredir goruşmuyoruz onunla. İnşallah, artık tabiî yerine inşallah diyebiliyordur…

İmana karşı sistemli bicimde acılmış bir savaşın uzantısını yaşıyoruz bugunlerde. Adına da “hayat tarzı savaşları” deniyor. Bu savaş aslında onyıllardır devam ediyor. Ama son zamanlarda inanca karşı yurutulen savaşın kılıfı haline gelmiş durumda. Neredeyse hic kimse ilÂhî uluhiyeti inkÂr ve red ederek meydana cıkmıyor, dikkat ederseniz.

“Arkadaş, ben butun Âlemi kudretiyle kuşatan ve kucuk-buyuk herşeyi yoktan var eden bir Yaratıcı’ya değil; tesadufe, nedenselliğe, tabiata inanıyorum” diye sesini yukseltemiyor kimse. İlÂhî KelÂm namına Sozler, iman-kufur savaşının galibi oldu zira!

Ancak, iman hakikatlerine karşı beyhude savaşı kaybedenler şimdi bir adım gerilediler ve cephelerini hayat alanına kurdular. Diğer bir ifadeyle, iman ve kalb cephesinde kaybettikleri savaşı hayat meydanına kaydırdılar. Kelimeler, bedenler, elbiseler, evler, kişiler arası ilişkiler bu hayat tarzı savaşının cepheleri haline getirildi

“Hayat dunya hayatından ibarettir” diyen goruşun mensupları, “Asıl hayat Âhiret yurdundadır” diyen Âlem tasavvuruna inananlara insafsızca saldırıyor, butun zulumlu ve zorbaca yolları kullanarak bu savaşı kazanmaya calışıyor. İnanca karşı yurutulen savaşın bittiğini duşunmeyin sakın, hayır! Sadece ikinci cephenin mensupları, aldanmışları ve uykuda olanları da yedeklerine alıp hayat alanında yoğunlaştırıyor saldırılarını. Ve imana karşı actıkları savaşta olduğu gibi yine cebir, yine zorbalık, yine keyfilik, yine zulum araclarını kullanıyorlar…

Baştan başlıyor hayat tarzı savaşları. İnanmış kadınların başlarına orttukleri bir metrekarelik ortu, gibi imana ve İslÂmî hayat tarzına bayrak acmışların cephesine bir obus topu duşuyor. İmanı ve İslÂm’ı hatıra getiren her sembol gibi, başortusu de hayata duşman cephe tarafından hedef alınıyor. Yasaklanıyor, aşağılanıyor. Ve mağlup edilemediği yerde, kuşatılmaya calışılıyor.

MeselÂ, ilginctir, “moda” adı altında yeni taktikler deneniyor, bedenleri gizlemesi asıl olan ortuler teşhirin ve şovların parcası haline getirilmeye gayret ediliyor. Ve kimi ehl-i iman ne yazık ki bu ortulu dunyevilik tuzağına duşebiliyor.
Dil, gonulde yatanın kelimelere dokuluşune vasıta olurken aslında hayat tarzı savaşının da silÂhına donuşuyor: “İnşallah, maşallah, elhamdulillah, Allah razı olsun, Allah muhafaza etsin…” gibi doğrudan ilÂhî kudret ve iradeyi hatıra getiren kelimelere karşı dunyevî cephenin savaşcıları “Tabiî, ne guzel, umarım vs.” gibi kelimeleri bilerek ve kasten kullanıyor. Ehl-i iman ise ancak bilmeden kullanabiliyor bu kufur kokan kelimeleri…

Sonra, dine meydan okuyan ve dunya hayatına tapan sekuler savaşcılar kendilerine gore haram-helÂl ayrımları yapıyorlar; meselÂ, sigarayı kulliyen haram ilÂn ederken, ickiyi goklere cıkarıyorlar. Niye mi? İcki dinen yasak olduğu icin! İcki icmenin cok ceşitli sebebleri olabilir, ve son kertede icki butun kotuluklerin anası bir gunahtır, icki icmek doğrudan o insanın din karşıtı olduğu anlamına hic gelmez.

Ama hic icki icmiyorsa bu ulkede bir insan, bunun yegÂne sebebi ancak dinî yasak olabilir.
Gelin gorun ki, sekuler savaşcılar, sigarayı haram ilÂn ederken sigara kadar sağlığa zararlı, ama bireysel ve toplumsal hayatı tahrip eden ickiye kucak acıyor. Sırf icki icmedikleri icin insanları cağdışılıkla itham ediyorlar. Siz de nice orneğini duymuşsunuzdur, icki ikramıyla dinî bir hayat tarzı izlenip izlenmediğinin ve devamında dışlamanın veya cezalandırmaların geldiğinin. Devir oyle bir devir ki, icmemek değil icmek bir erdem haline getirilebilmekte ve icmeyenler tahkir edilebilmekte.

Sahi, cok satan gazetelerin başyazarlarının donem donem şarap yazıları dokturmesinin nedeni ne sizce? Ya da, televizyon ekranlarından dalga dalga icki Âlemlerinin dokulmesi bir tesadufle mi izah edilebilir, yoksa kasıtlı ve planlı bir hayat tarzı savaşıyla mı?

Hayat tarzı savaşları beden ve cinsellik alanında da kıyasıya yaşanıyor. Bedenini ilÂhî mulk bilip o mulkun Sahibinin rızası ve istekleri doğrultusunda yaşayanlar “iffet”e inanırlar. İffet, bedenini sahiplenmemek ve onu bir emanet olarak taşıyabilmektir. Bedenini ve şehvet duygusunu ancak izin ve helÂl dairesinde, yani nikÂh altında yaşar iffete inananlar. Ama iffetin tezahuru olan bekÂrete savaş acanlar, aslında once iffete, sonra da bedenin asıl Sahibi’ne karşı savaş halindeler. Oyle bir savaş ki bu, kuralı koyan sekuler sultanlar her turlu evli-bekÂr kadın-erkek, kadın-kadın, erkek-erkek ilişkisine izin veriyor, ama sadece tek bir ilişkiyi yasak ve suc sayıyor: bir kadın ile bir erkeğin dinî nikÂh ile bağlanmasını! İlginc değil mi?

Helaliniz olmayan bir kadına veya erkeğe dokunmamayı tercih ediyorsanız, ayıplayıcı ve kınayıcı bakışların ve tavırların odağı haline getiriliyorsunuz. Balolara davet ediliyorsunuz, namahrem kadınlarla dans edip edemeyeceğinize, eşinizin başka erkeklerle dans etmesine goz yumup yumamayacağınıza dikkat kesiliyorlar. Eğer o yolun yolcusu değilseniz onunuzu ve rızkınızı kesmeye calışıyorlar.

Ve sizi evinizde bile rahat bırakmıyorlar. MeselÂ, evinize ayakkabılarınızı cıkarıp oyle giriyorsanız, aşağılıyorlar. Ayakkabısız girilen evde dinin tanımladığı bir “temizlik” anlayışının hakim olduğunu bildikleri icin yapıyorlar bunu. Kendi keyfilikleriyle cizdikleri “modernlik, cağdaşlık, medenilik” kalıplarının dışına cıkmakla sucluyorlar sizi.

Ama musterih olun! Kalbe ve imana acılan savaş gibi, hayata ve hayatın hayatı olan dine acılan bu savaşı da kaybetmeye mahkûmlar. Kendileri de biliyorlar bunu. Yasaklar, zulumler, zorbalıklar caresizliklerinin ve cırpınışlarının işareti zaten.
İsterseniz, bu işin bilimini yapan bir sosyologa kulak verelim. Bilgi Universitesi Sosyoloji Bolum Başkanı Arus Yumul, "Yaşam tarzı savaşı yaşıyoruz" diyor. "Batılı gibi giyinen, hareket eden, dans eden 'medeni beden' olarak kabul edilmiş, diğerleri dışlanmıştı. 'Normalin dışında' kalanlar kamusal alanın dışına cıkmak zorundaydı veya farklı bedenselliklerinden kurtulmak zorundaydı. Şimdi ozel alana itilmiş olanlar kamusal alana giriyor. Yaşanılanlar 'kurgulanan medenileşme projesinin' bir anlamda başarısızlığa uğramasıdır."
Demek ki ne imiş? İmana karşı savaşılmazmış, savaşanlar kaybedermiş? Ne imiş? Hayata ve fıtrî olana savaş acılmazmış, acanlar başarısızlığa uğramaya mahkummuş. Ne imiş? Bu koyu zulumler ve karanlıkların ardından aydınlık sabahların gelmesi ve başka savaşların da kazanılması mukaddermiş!
__________________