Mudafaaname?nin Namık Kemal?in eserleri arasında hususi bir yerinin olduğunu soylemek mumkun. Renan, 1883 yılında Sorbonne?da unlu ?İslam ve Bilim? konuşmasını yaptıktan sonra başta Cemaleddin Afganî olmak uzere donemin pek cok aydını kaleme sarılır. Oyle ki Namık Kemal Mudafaaname?yi adeta bir ?ibadet hukmunde? kaleme aldığını soyler. Fuad Koprulu?nun aktardığına gore ?Onu, gonlumun istediği gibi tepeliyorum? demekten kendini alamaz. Burada bir Osmanlı aydınının fikir asaletiyle karşı karşıyayız: Orduları her cephede yenik duşmuş ama aklı ve vicdanı hÂl ayakta bir medeniyetin cocuğu olan Namık Kemal.
Namık Kemal, risalesine Renan?ın kısa bir tarihce-i hayatını vererek başlar. Renan bir papaz olarak yetiştirilir. Sami dillerini oğrenir ve Hz. İsa uzerine buyuk yankılar uyandıran ve bugun hÂl tartışılan bir kitap yazar. Fakat doneminin fikir akımlarından etkilenerek din karşıtı bir tavır alır. Namık Kemal?in ifadesiyle ?her fenalığı dinin tesiratına hamletmek isteyen ve her dini bir meziyette kıyas eden gulat-i munkirînden? biri haline gelir. Bu kısa hayat hikayesi, Namık Kemal?in geliştireceği iki karşı argumanın temelini oluşturur. Birinci arguman, Renan?ın aslında Arapca bilmediği, İslam kulturu konusunda diğer Oryantalistler gibi, eksik bilgilere sahip olduğudur. İkincisi, Renan?ın ilim ve fikir kariyerine hakim olan din-karşıtı soylem, onun İslam kulturu konusunda ?bî-tarafane? ve ?hakayık-cuyane? (biz buna bugun ?objektif? diyoruz) bir calışma yapmasına imkan vermediğidir. Namık Kemal bu kanaatinde o kadar iddialıdır ki Renan?ın yanısıra Tarih-i Osmanî muellifi unlu Hammer?i bir başka ornek olarak zikreder ve ?Diyanet-i İslamiyye mebhasine atf-ı mekal edince, Şark?a dair bir kitap okumayan ecnebiler kadar ve fakat anlardan daha garip bir vukufsuzluk goster(diğini)? (s. 14) soyler.
Namık Kemal bir adım daha ileri gider ve Bibliotheque Orientale?in yazarı Barhtelemy D?Herbelot?yu (o. 1695) zikrederek Oryantalistlerin İslam dini ve kulturu konusundaki cehaletinde ısrar eder. Ona gore İslam?ın on uc asırlık varlığına ve binlerce Batılının Arapca oğrenip İslam kulturunu araştırmasına rağmen İslam?ın Batı zihninde hÂl bu kadar carpık bir yere sahip olmasına taaccup etmemek mumkun değildir. Yazarımız burada basit bir mantıkla aslında Batılıların İslam?ı hic bir zaman bi-hakkın anlayamayacaklarını soyler. Zira Batı?da İslam?ı calışanlar ya Hıristiyandır ya da Hıristiyanlığa karşıdır. Hıristiyan olan, dinî onyargılarından dolayı İslam?ı anlamaz. Din karşıtı olanlar ise zaten hicbir dini sevmedikleri icin İslam?dan nefret ederler. Netice? Oryantalizm boş bir sevdanın peşindedir!